Sosyalist Dergi: 17 |  Hülya Kortun |
SSK Hastanelerinin Gaspına Hayır!

     Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Sosyal Sigortalar Kurumu'na ait hastanelerin Sağlık Bakanlığı'na devredilmesini öngören bir gasp tasarısı hazırladı ve derhal yasalaştırmak için harekete geçti.
     İşçi sınıfına ait hastanelere el koyulması, sağlık hizmetlerini bütünüyle paralı hale getirme yolunda kilit bir adımdır. Herkes AKP iktidarının kamulaştırmacı değil, özelleştirmeci olduğunu biliyor. Ekonomik felsefesinin, ekonomide kârlı olabilecek her alanın ve işletmenin kapitalist şirketlere peşkeş çekilmesinden ibaret olduğunu başta Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül olmak üzere bütün AKP yöneticileri ikide bir vurguluyorlar.


     Peki ama özelleştirme vurgunlarıyla övünecek kadar sığ bir kapitalist yaklaşımın sahipleri nasıl oluyor da SSK hastanelerini Sağlık Bakanlığı'na, yani devlete devretmeye çalışıyorlar? Çünkü AKP iktidarı, gasp edeceği SSK hastanelerini, şu anda Sağlık Bakanlığı'nın elinde bulunan hastanelerle birlikte özel şirketlere satmayı ve kiralamayı, böylece sağlık sistemini toptan özelleştirmeyi amaçlıyor.
     AKP'nin planı başarıya ulaşırsa, işçi sınıfının malı olan hastaneler, kapitalist sınıfın 12 Eylül diktatörlüğü eliyle yürürlüğe koyduğu bugünkü anayasaya bile aykırı kapkaççı bir düzenlemeyle önce devlete geçecek, devletten de kapitalist gruplara teslim edilecektir. SSK'ya ve Sağlık Bakanlığı'na ait hastanelerin sağlık hizmetleri üretiminden çekilmesiyle, sağlık sektöründe kapitalist piyasa ilişkileri her yönüyle sağlamca yerleşmiş olacak; toplumun yarısına hizmet veren SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur gibi sadece hizmet satın alan bir sigorta kurumuna dönüşecek; bütün hastalar müşteri durumuna getirilecek; herkesin parası kadar sağlık hizmetinden yararlanması üzerine kurulu kapitalist orman kanunu engelsiz işleyecektir.
     Emekçilerin sosyal haklarını bu kadar göstere göstere yok etme girişimi, sendikaların, sosyalist parti ve örgütlerin büyük tepkisini çekti. Emek Platformu, 20 Kasım 2004'te Ankara Sıhhiye Meydanı'nda yüz bin kişinin katıldığı bir protesto mitingi düzenledi ve "söz bitti, sıra eylemde" sloganıyla, SSK hastanelerinin gaspını önlemek üzere grev dahil her türlü mücadele yöntemini kullanacağını ilan etti.

     İlkesel Yanlışlar
     SSK hastanelerinin gasp edilmesine karşı mücadele sürerken sendikalar içinde bu konuda ilkesel kimi yanlışlar görüldü. Kapitalist ideolojiye karşı kafaca yeterli donanımdan yoksun olmanın sonucu olarak gündeme gelen bu yanlışlardan kurtulmak, hem bugünümüz, hem yarınımız için çok önemlidir.
     Birinci yanlış, sendikaları kapitalist işletmecilik yapan kurumlara çevirmeyi önermektir. Türk-İş Başkanı Salih Kılıç ve DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sendikaları tehdit etmek amacıyla savurduğu, "çok istiyorsanız SSK hastanelerini size devrederiz, ama bundan sonra bütçeden sosyal güvenliğe bir kuruş bile ayırmayız" cümlesini karşılamak çabasıyla, SSK hastanelerini devralmaya hazır olduklarını açıkladılar. Sosyal güvenliğin kamusal bir hak olduğunu ve vatandaşlardan alınan vergilerle oluşan bütçeden sosyal güvenliğe pay ayrılmasından daha doğal bir şey olamayacağını vurgulayacak yerde, SSK hastanelerine talip olmak, kapitalist ideolojiye karşı mücadele etmek anlamına gelmez. Sendikaların SSK işletmelerinin patronu haline gelmesi, özelleştirmenin başka bir türüdür. Sendikaların şirketleşmesi, kapitalist piyasanın parçası olması, işçi sınıfına ve emekçilere değil, sendikaların yönetimini elinde tutanların kapitalistleşmesine hizmet eder. Bizim sorunumuz, birilerini kapitalist yapmak değil, emekçilerin kapitalist sömürüden kurtulmasıdır; bu somut örnekte, işçilerin kapitalist piyasanın insafına terk edilmeden parasız sağlık hizmetinden yararlanmasını sağlamaktır.
     İkinci yanlış, SSK hastanelerinin "işçilerin ve işverenlerin ortak malı" olduğunu iddia etmektir. Birçok sendika yöneticisi ve bağımsız aydın, yazdıkları yazılarda, verdikleri demeçlerde, SSK'nın SSK'ya prim ödeyenlerin malı olduğunu, işçilerin yanı sıra SSK primi ödeyen işverenlerin de sahipler arasında bulunduğunu, bir başka deyişle, SSK'nın "bir çeşit özel mülk" olduğunu savundular. Hayır, SSK, topluca işçi sınıfına aittir, çalıştırdıkları işçiler için prim yatıran patronların SSK üzerinde hiçbir hakkı yoktur. Sırtından para kazandıkları işçilerin sigorta giderlerini üstlenmek, tıpkı ücret ödemek gibi kapitalistlerin vazgeçilmez bir yükümlülüğüdür. İşçilerinin sigortasını bütünüyle karşılamak, kapitalistlerin sömürüden elde ettikleri gelirlerin sadece bir kısmını "sömürü vergisi" olarak işçilerine geri ödemesi anlamına gelir. Bu vergiyi, bırakın Türkiye'de olduğu gibi kısmen ödemeyi, tümüyle ödüyor olmak bile, kapitalistlere SSK'yı sahiplenme ve yönetme hakkını asla vermez; SSK, sadece sigortalıların malıdır ve sadece sigortalıların kendisi tarafından yönetilmelidir. Sınıf mücadelesinin dengeleri, Türkiye'de sigorta priminin sadece kapitalistlerce üstlenilmesine elvermemiş ve işçilerin de sigorta primi ödemesi sonucunu doğurmuş olabilir. Ama bu özel durumdan yola çıkarak, kapitalistlerin bütünüyle üstlenmedikleri bir yükümlülüğü yerine getirmelerini isteyecek yerde, onları SSK üstünde hak sahibi saymak, işçi sınıfı dostları açısından affedilmez bir hata olur.
     Bir başka ilkesel yanlış, sadece savunmacı bir bakış açısıyla hareket etmek ve SSK hastanelerinin bugün içinde bulunduğu içler acısı durumu kökten değiştirme ihtiyacını gözardı etmektir. Bugün, SSK'lılar, muayene ve sevk için randevu bile alamadıkları gibi, bin bir zorlukla randevu alabilen sigortalılar da hastane kapılarındaki kuyruklarda çile çekiyor, ameliyat ve kontroller için aylar sonrasını beklemek zorunda kalıyor. Muayene ve sevk için doktorların özel muayenehanelerine gidip para ödemek günümüzde bir istisna olmaktan çıktı, genel kurala dönüştü. İlaç tekellerinin, özel muayenehane sahibi doktorların, SSK kaynaklarını çarçur eden hükümetlerin kurduğu sömürü çarkına kıskıvrak yakalanmış olan SSK hastaneleri aslında önemli oranda ticarileştirilmiş bulunuyor. Bu ticarileşmeyle, halka hizmet ruhundan her geçen gün daha da uzaklaşıyor ve bugün hizmet etmekle yükümlü olduğu ortaklarına insana yakışır bir hizmet sunamıyor. Kapitalist iktidarlar da, tıpkı bugün AKP'nin yaptığı gibi, sigortalıların çektiği bu eziyeti, onlara bugünü bile aratacak kapitalist düzenlemelere bizzat onları razı etmek için kullanıyor. Yani, SSK'yı bugünkü haliyle yetinerek savunmak, sigortalıların genel kitlesini, kapitalist iktidarların demagojilerine peşinen teslim etmek anlamına gelecektir.
     Bu üç ilkesel yanlıştan kurtulmak, SSK hastanelerinin işçi sınıfının elinden tümüyle koparılıp yağmalanmasını engelleme mücadelemizi kolaylaştıracaktır. Sağlık alanını ve toplumsal yaşamın diğer alanlarını, kapitalist orman kanununun hakimiyeti dışına çıkarabilmenin önkoşulu, amaçlarımız ve yöntemlerimiz konusunda berrak bir anlayışa kavuşmaktır.
 
Yazarın Diğer Yazıları
 Füze Kalkanı
 Despotizmden Sayfalar
 ABD, Usame Bin Ladin'i Öldürdü
 Kapitalizme Karşı Mücadele Yükseliyor
 Kapitalizmin Krizinde İkinci Evre
 AKP Üstünlüğü Ele Geçirdi
 Irak İşgalinin 6. Yıldönümü
 Kosova'nın Bağımsızlık İlanı
 Kapitalist Avrupa Anayasası Reddedildi
 SSK Hastanelerinin Gaspına Hayır!