Çev: Sedat Satılmış
Bağımsız Avrupa düşünce kuruluşu LEAP/E2020'nin araştırmacıları, 2008'in eylül ayında Amerikan ekonomisine büyük bir darbe vuran şoku daha aynı yılın Şubat ayında öngörmüşlerdi.
Bir yılı aşkın bir zaman önce aynı ekip 2011 yılının ikinci yarısında küresel sistem krizinin gelişiminde önemli bir dönem olacaktır öngörüsünde bulundu. Şu ana kadar bütün göstergeler krizin iki temel eğiliminin bir potada patlayıcı bir karışım hâline gelmek üzere olduğunu gösteriyor. Örneğin altın ve gümüş gibi piyasalardaki oynaklık (volatilite) artıyor ve en güçlü şirketler güç kaybediyorlar. Londra ve Washington kendi sorunlarını gizlemek için Yunanistan sorununu öne çıkarıyorlar ve Amerikan bankalarının merkezi olan Wall Street ile İngiliz bankalarının merkezi olan City, Avrupa Merkez Bankasını (ECB) kendi kontrolleri altına almak için son bir girişimde bulunuyorlar.
Son aylarda dünya hemen hemen kesintisiz bir dizi jeopolitik, ekonomik ve mali şoklarla karşı karşıya kalmıştır. Bize göre bu şoklar travmatik sonuçları olacak bazı olayların ön işaretleridir.
Aynı zamanda uluslararası sistem yapısal zayıflıklar dönemini geride bırakıp tümüyle genel bir çürüme dönemine girerken eski ittifaklar dağılmakta ve hızla yeni çıkar ortaklıkları oluşturulmaktadır. Son olarak, başta ABD olmak üzere en önemli batılı ülke ekonomilerinin borç yükü ilk kez, tarihsel olarak görülmemiş bir düzeye ulaşırken, küresel ekonomide gözle görülür ve kalıcı bir iyileşme ümidi de buharlaşmıştır.
Bu arada uluslararası ödeme işlemleri için doların konumu çok önemli: dolar üzerinden yapılan hesaplamalara göre Çin ekonomisinin 2030'da veya 2040'ta, belki de 2050'de Amerikan ekonomisini geçeceği bekleniyordu fakat gelişmekte olan ülkelerin paralarındaki alımgücü değişimlerinden yola çıkılırsa, İMF ye göre bu tarih çok yakına gelebilir ve 2016 olabilir.
Mevcut küresel sistem krizinde en az iki temel eğilim görebiliyoruz: küresel jeopolitik dengelerdeki bozulma ve küresel ekonomik ve mali kriz. Bu yılın ikinci yarısında, biz bu iki eğilimin patlayıcı bir karışım hâline geleceğine inanıyoruz.
Bu süreçte uluslararası para sistemi, daha doğrusu, uluslararası para kaosu katalizör olacaktır. Japonya'da Mart ayında yaşanan son felaket ve ABD'nin büyük borç yükünü önemli ölçüde azaltmak için kısa vadede gerekli tedbirleri alacak kapasitede olmamasının görülmesinden dolayı bu olasılık önemli ölçüde artmış bulunmaktadır. Geçen Haziran ayında "parasal genişleme"nin ABD merkez bankası FED kendi devlet tahvillerini satın aldı ve böylece dolaşıma daha fazla dolar getirdi ikinci turu tamamlandı ve bu da "ABD para birimi doların değeri dünyanın geri kalanının sorunudur" anlayışı döneminin sonunu işaret etmektedir. Temmuz ayından itibaren ABD doları dünyanın geri kalanı ve ABD'nin kendisi için en önemli tehdittir. Geçen on sekiz yılda, avronun çöküşü hakkında gazete başlıkları konusunda uzmanlaşmış İngiliz ekonomi gazetesi Financial Times bile geçen ay (bir iç sayfada da olsa) bir makalede "dolar avrodan daha büyük bir tehlike" başlığını attı.
Önümüzdeki aylarda FED'in yanlış kumar oynadığı görülecektir: ABD ekonomisi, ekonomiye pompalanan trilyonlarca dolara rağmen 2008 yılında girdiği çok derin resesyondan asla çıkamamıştır. ABD'de konut fiyatları yeniden düşmektedir ve şu anda konut fiyatları 2009 yılında kırılan düşük konut fiyatı rekorunun da altına düşmüş bulunmaktadır. Sonuç olarak, yeniden on milyonlarca Amerikalı trajik bir ekonomik ve finansal durumla karşı karşıyadır. ABD ekonomisinin değeri gayrimenkul piyasası esas alınarak hesaplandığından dolayı konut fiyatlarındaki düşüş de bize resesyonun hâlâ sürdüğünü göstermektedir.
Amerikalıların büyük çoğunluğu bunun farkında: halkın yüzde 80'i ekonominin hasta olduğuna inanıyor.
FED uluslararası finansal piyasaların baskısı altında olduğu için "parasal genişleme"nin üçüncü turunu başlatacak durumda değildir; bu yüzden de, faizlerin nasıl yükseldiğini, patlayan ABD kamu borç maliyetini, dünyanın çok derin bir resesyona girişini, menkul kıymetler borsalarındaki çöküşü ve bütün bu gelişmelerin etkisiyle doların öngörülmesi mümkün olmayan bir değişkenlik gösterişini (ki bize göre bu değişkenlik %30'luk bir değer kaybıyla sonuçlanacaktır) çaresizce izlemekten başka bir şey yapamayacaktır. ABD devlet tahvillerinin en önemli alıcısı FED'in ani yokluğu bu pazarın çökmesine ve ABD devlet tahvillerinin dünyadaki en likit ödeme aracı olarak eşsiz konumunu kaybetmesine neden olacaktır. (Çünkü ABD devlet tahvilleri her zaman en hızlı şekilde paraya çevrilebiliyordu). Şimdi ABD devlet tahvilleri sahipleri bu tahvilleri hızla elden çıkarmak isteyeceklerinden dolara olan talep ilk başta artacak; buna paralel olarak da, doların değeri artacaktır. Ama dolar arzı dolar talebini geride bırakacağı için de dolar yeniden değer kaybedecektir. Bu iki gelişme 2011'in ikinci yarısında doların diğer önemli para birimleri ve altın karşısındaki durumunu belirleyecektir.
Aynı zamanda avro bölgesi ülkeleri, BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ve emtia (hammadde) üreten ülkeler, kendi aralarındaki işbirliğini güçlendirecek ve 1944 Bretton Woods anlaşmasıyla kurulan ve ABD/İngiltere ikilisinin kontrolünde olan uluslararası kurumları (örneğin İMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü WTO gibi) kurtarmak için tekrar bir girişimde bulunacaklardır. Bu kurtarma girişimi son bir girişim olacaktır, çünkü bugüne kadar uluslararası alanda güçlü bir izlenim bırakamayan Barack Obama'nın 2012 seçimleri öncesi birdenbire iç politika sorunlarında risk almaya cesaret eden bir devlet adamı oluvereceğini varsaymak gerçekçi değildir.
Gümrük duvarları, ticaret kısıtlamaları, ihracat ambargoları, döviz rezervlerinin çeşitlendirilmesi, hammadde avcılığı, genel enflasyon... yeni bir küresel ekonomik, sosyal ve jeopolitik şokun ön işaretleri:
Çin son zamanlarda nakliyecilerin grev yapmasına yol açan yurtiçi akaryakıt fiyatlarındaki artışı durdurmak gerekçesiyle tüm dizel ihracatına son verdiğini duyurdu. Çin'in ihracatına bağımlı olan Asya ülkeleri bu sorunu nasıl çözeceklerini araştırmakta.
Birkaç ay önce tahıl ihracatını durduran Rusya şimdi de, ülke içindeki sıkıntıları sona erdirmek ve fiyat artışlarını sınırlamak gerekçesiyle bazı petrol ürünleri ihracatını durdurdu.
Bir yandan Suudi Arabistan'ın petrol rezervlerinin boyutları hakkında şüpheler ve üretimi artırması tartışılırken, diğer yandan, temel gıda fiyatlarının yükselmesine karşı tüm Arap dünyasındaki siyasi ve toplumsal istikrarsızlık devam etmektedir.
ABD'de her anormal hava koşulu hemen meydana gelebilecek sıkıntı riskine sebep oluyor, son zamanlarda Mississippi'deki sel baskınında olduğu gibi. Görünüşe göre ABD'de üretim ve taşıma dağıtım sorunlarında esneklik yok, en ufak bir sorunda hemen stratejik rezervlere başvuruluyor. Bu arada benzinin litresi 1 doları geçince Amerikan halkı arabalarının deposunu doldurmak için gıda harcamalarını kıstı.
Avrupa'da, sosyal güvenlikteki sınırlamalar ve İngiltere, Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İrlanda'da aşırı tasarruf tedbirleri nedeniyle yoksul sayısı patlayarak artacak.
Avrupa Birliği (AB), özellikle Asya'dan ithalatı yavaşlatmak için, kendi cephaneliğinde olan tüm gümrük silahlarını kullanıma hazır hâle getirdi. AB bütün gelişmekte olan ülkeler için tercihli tarife sistemini revize etti, özellikle de BRICS ülkelerini (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) dışlamak için. Ayrıca 2010 yılı sonunda anti damping ve güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını kolaylaştırmak için yasalar sessizce çıkarıldı: Şimdi bu yönde karar almak için üye devletlerin salt çoğunluğu yeterli, oysa önceden nitelikli çoğunluk gerekliydi.
Bu arada, merkez bankaları dünya çapında altın satın almaya devam ediyorlar ve kendi rezervlerinin çeşitlendirilmesini hedeflediklerini az veya çok açıkça ilan ediyorlar.
ABD devlet tahvillerinden ve dolardan çekilerek doların bizce bu durumda kaçınılmaz olan devalüasyonunu ve ABD'nin ticari avantaj sağlamasını engellemeye uğraşıyorlar.
2008 ve 2010 arasında en önemli merkez bankalarının (FED, ECB, Japonya ve İngiltere Merkez Bankası) doğrudan küresel ekonomiye 5 trilyon dolardan fazla para pompalamalarından dolayı, dünya çapında enflasyon yükselmeye başladı. Merkez bankaları ne yapacaklarını bilmiyorlar gibi görünüyor: onlar giderek tutarsız ve tehlikeli tedbirleri almaktalar. Birçok ülkede ekonomi son derece zayıf ya da resesyondayken enflasyonla mücadele için faiz oranlarını artırıyorlar. Bu arada Asya'da 2008 Eylülü benzeri bir şoka karşı silahlanmak amacıyla ülkelerin kendi aralarında mali düzenlemeler yaptığını ve 2008 öncesi ABD güdümlü finansal sistemden uzaklaştığını görüyoruz.
Ayrıca, bütün bölge Çin önderliğinde bölge ulaşım ağlarının da dahil olduğu bir entegrasyon süreciyle meşgul.
Ve ABD tamamen yolunu kaybetmiş durumda: ülke sürdürülemez bir borç düzeyine sahipken, Washington'daki politikacılar bunu bir seçim malzemesi hâline getiriyorlar. Mayıs ayında, ulusal borç tavana ulaştı, bu yüzden tüm Amerikan hükümeti hiçbir şey yapamaz duruma gelmekle karşı karşıya ama buna rağmen Cumhuriyetçiler borç limitinin yükseltilmesi için hükümete yetki vermeyi reddediyorlar. Amerikan basınında ve uluslararası basında bol bol Clinton dönemiyle kıyaslamalar yapılıyor çünkü o dönemde de aynı problem vardı ve çok büyük sonuçlar doğurmamıştı. Ancak Amerikan bankerlerinin ve elit kesimin büyük bir bölümü 90'lı yılların tersine, ABD nin şu anda "dünyanın hasta adamı" olarak görüldüğünün farkında değiller. Herhangi bir zayıflık işareti veya tutarsızlık, kontrol edilemez bir paniğe yol açabilir (ve o zaman da artık Usame bin Ladin suikastı gibi son zamanlarda düzenlenen medya yutturmacası bile fayda etmeyebilir).
Umutsuz merkez bankaları, hiçbir görüşü ya da planı olmayan dünya liderleri, resesyonda ya da depresyondaki ekonomileri, yükselen enflasyon, tehlikeli para birimleri, uçuşa geçmiş emtia fiyatları, batının kontrol edilemeyen borçları, rekor düzeyde işsizlik, baskı altındaki topluluklar ... hiç şüphesiz, tüm bu gelişmelerin patlayıcı birleşimi, 2011 yılının ikinci yarısının belirleyici olayları olacaklar!