Sosyalist Dergi: 15 |  ÜRÜN |
Yangına Körükle Gidenler

     Kodaman iş çevrelerinin örgütü TÜSİAD, burjuvazinin en yaygın meslek örgütü TOBB, büyük holding patronları Mustafa Koç ve Sakıp Sabancı, "Irak'a asker gönderelim, büyük müttefikimiz Amerika'yla aramızı düzeltelim, böylece hem Amerika'dan kredi, hem Irak'tan ihale alırız" diye buyurdular.
     Doğan medya grubunun başını çektiği vicdansız büyük medya, "askerin işi ne, gerekiyorsa ölecek, zaten trafik kazalarında her yıl beş bin kişi ölüyor" diye koro halinde şakımaya başladı. AKP Başkanı, Başbakan Tayyip Erdoğan, Amerikancı köşe yazarlarının "Irak'ta direnişi bastırıp istikrarı sağlayarak, yaklaşan seçimlere Bağdat fatihi olarak girebilir, iktidarı yirmi yıl elinizde tutabilirsiniz" pohpohlamasını ciddiye alıyor ve "büyük devlet oluyoruz, Amerika bizden asker istedi" diye seviniyor.


     AKP'nin ikinci adamı, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, "Türkiye'nin çıkarları Anadolu'ya hapsedilemez, Türkiye Irak'tan hakkını, petrolünü alır" diyerek Hitler'in meşhur ettiği emperyalist "lebensraum" (hayat sahası) doktrinini tekrar ediyor.
     Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ve İkinci Başkan Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Amerika'nın "Kürt kartı"nı elinde tuttuğunu belirterek, "asker göndermemek, asker göndermekten daha zararlıdır" yorumunda bulunuyor. Demokratik ve barışçı yöntemleri benimseyerek "Kürt kartı"nı emperyalizmin elinden alma ve Türkiye'nin ve bölgenin ortak zenginliğine dönüştürme olanağı hiç akla bile gelmiyor. Özkök, "asker göndermenin tabii riski var; ama piyango bileti almayan, hep sıfırda kalır, hiçbir şey kazanamaz; asker gönderirsek belki kazançlı çıkabiliriz" diyerek asker göndermeyi kumar mantığıyla açıklıyor. Dışişleri, Genelkurmay ve MİT bürokratları, Iraklı aşiret liderlerinden "Türkiye'nin Irak'a asker göndermesini iyi karşılarız" mesajı alabilmek için ter döküyor. Ama bu konuda tam bir başarısızlığa uğradılar. Iraklı direnişçilerin, "gelen bütün yabancı askerler işgalci sayılır ve işgalciler nasıl karşılanırsa, öyle karşılanırlar" açıklamasının ardından, ABD'nin oluşturduğu kukla yönetimde yer alan güçler de Türkiye'den asker gelmesine karşı olduklarını belirttiler. Kürt partilerinin yetkilileri Mesut Barzani, Celal Talabani ve Hoşyar Zebari'nin itirazına ek olarak, Irak içinde hiçbir tabanı olmayan ABD ajanı Ahmet Çelebi 'den bile bu konuda destek alamadılar
     Irak'a gönderilmesi planlanan tümenin hazırlıkları medyada hamasi bir dille işleniyor. Militarist Hürriyet gazetesi, Irak'ta araştırma yapan devlet heyetinin "büyük" tespitini açıklıyor; güya, Amerika'nın Irak'taki başarısızlığına Amerikalı erkek askerlerin Iraklı kadınların üstünü elle araması yol açmış! Çünkü Irak halkı, bu duruma duyduğu tepki nedeniyle Amerika'ya düşman olmuş! Ve gazete, düşünmüş taşınmış, akıllara durgunluk veren çözümü bulmuş: Iraklı kadınları yabancı kadın askerler ararsa Iraklılar işgalcilere tepki duymazmış! Ve manşeti atmış: "Irak'a kadın asker de gitsin!"
     Amerika'yı destekleyen kimi İslamcı çevreler, tabanlarının aklını, "bir İslam ülkesi olan Irak'ta düzeni sağlarsak, Müslüman dünyasında lider oluruz" söylemiyle çelmeye çalışıyorlar. DYP ve ANAP, "Irak'a asker göndermenin büyük devlet olmanın gereği olduğunu, AKP bu işi çözemezse kendilerinin çözebileceklerini" belirterek ABD'ye mesaj veriyorlar. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ABD propagandası yapmak için televizyon televizyon dolaşıyor.
     Kısacası, Türkiye'nin ekonomisine ve siyasetine yön verenler, ekonominin patronları ile medyadaki uzantıları, AKP hükümeti, genelkurmay ve yüksek sivil bürokrasi, merkez sağcı politikacılar, tıpkı Celal Bayar ve Adnan Menderes'in 1950'de Kore savaşı sırasında yaptığı gibi, askerlerimizi, Amerika'nın emrinde savaşmak üzere Irak'a göndermeye hazırlanıyorlar. Liberalizmi, laikliği, milliyetçiliği, muhafazakârlığı, islamcılığı, kemalizmi Amerikan emperyalizminin hesabına, bağımsızlık savaşı yürüten Irak halkına karşı kullanmak isteyenlerin cephesi düzenin en üst kesimlerinden oluşuyor, ama küçük bir azınlık olmanın ötesine geçemiyor. Buna karşılık, başta işçi ve emekçiler olmak üzere halkın çeşitli kesimleri, Irak'a asker gönderilmesine karşı çıkıyor.
     Bu karşı çıkış, geniş bir yelpazeye yayılan ve toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan halk saflarıyla da sınırlı değil. Düzenin üst kurumlarında da Irak'a asker gönderme kararına yönelik tepkiler var. Ana muhalefet partisi CHP, asker göndermeye kesinlikle karşı olduğunu açıkladı. Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı, AKP milletvekili Mehmet Dülger, "Irak'ta ölen Coni'nin annesi Maria anne de, Mehmet'in annesi Meryem anne değil mi?" sorusunu sorarak, Amerikan planı kabul edilirse Amerikan askerleri yerine Türk askerlerinin ölüme gönderileceğini belirtti. Emekliye ayrılan 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, "Irak'a asker göndermenin bir macera olduğunu, Yemen'de, Galiçya'da bir hiç uğruna ölüme yolladığımız askerleri unutmamak gerektiğini" hatırlattı. Medyanın savaş taraftarı yorumcularını, "Irak'a asker yollama konusunu değerlendirirken Amerika'da sürekli oturma izni (Green Card-Yeşil Kart) almak için Amerika'nın peşine takılanların niyetini iyi anlamamız lazım" diyerek eleştirdi.
     İslamcı Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı, eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Ertan Yülek, "Amerikalıları denize döken solcuları arıyorum. Ben Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri'nden geldim. O zaman Amerika'ya çatan solculara karşı çıkıyordum, ama şimdi yanıldığımızı anlıyorum. Cami cemaati niçin Amerika'ya ve AKP'ye karşı sesini yükseltmiyor?" diyor. Önce Alman emperyalizminin, sonra Amerikan emperyalizminin fideliğinde yetişen Türkçü ve Türk-İslam sentezcisi çevrelerde de, halkın Amerikan emperyalizmine yönelik tepkileri, bir tutum değişikliğine yol açıyor. Bağımsızlık çizgisini savunan sol güçler karşısında 1946'dan beri inatla Amerikan emperyalizmini destekleyen faşist çevrelerin bugünkü temsilcisi MHP ve BBP, "Türk askeri Amerika'ya kalkan olamaz" afişleri asmak zorunda kalıyor. 1970'lerin ikinci yarısında "Sovyet sosyal-emperyalizmine karşı Türkiye'nin Amerika'yla birlik olmasını" savunan Aydınlıkçılar, MHP ve BBP'yle birlikte Amerikan emperyalizmine karşı gösteri yapıyor.
     Her ne pahasına olursa olsun Amerika'yla arayı düzgün tutmak için Irak'a asker göndermek isteyenler, aynı hevesi İMF programını uygulamak konusunda da gösteriyorlar. AKP hükümeti, kamu emekçileri sendikalarıyla toplu görüşme yaparken katı bir tutum sergiledi. Sendikaların taleplerini reddettiği gibi, uzlaştırma kurulunun önerilerini bile dikkate almadı ve maaşlarda yapılması istenen yüzde 18'lik yıllık artışın bütçe dengelerini bozacağını açıkladı. Büyük bankerlerin içini boşalttığı bankaların zararını karşılamak için fon bulanlar, bir avuç rantiyeye sürekli faiz ödeyenler, dış sermaye çevrelerine vaktinde kaynak transferi yapmayı marifet sayanlar, kamu emekçilerini açlık sınırının biraz yukarısına çıkaracak bir artışı karşılayamayacaklarını ilan ediyorlar.
     Emekçilerin boğazından, sağlığından ve eğitiminden kesenler, iç ve dış sermaye çevrelerinin bir dediğini iki etmiyorlar. Beş bin kamu emekçisinin açlık grevi yapmasını hafife alanlar, sendikaları öteki halk kesimlerinden tecrit etmek için kışkırtma ve demagojiye başvuranlar, iktidar sarhoşluğu içinde yoksulların ahını alıyorlar.
     İçeride kapitalist sınıfın isteklerini emir sayanlar, dışarıda da emperyalizmle kol kola hareket ediyorlar. Daha dün Amerika, Süleymaniye'de askerlerin başına çuval geçirdi. Bu utancı silmek için hiçbir şey yapmayanlar, bugün Amerika adına Irak'a sefere hazırlanıyor. İşler o kadar çığırından çıktı ki, Tayyip Erdoğan, Amerikan büyükelçisi Eric Edelman'ın "ricasını kırmıyor" ve Amerika'nın hedef tahtasına koyduğu öbür komşumuz İran'a yapacağı geziyi gürültüyle iptal ediyor.
     Oysa, halka hizmet, bağımsızlığı ve ulusal onuru koruma, sömürgeci işgale karşı direnen komşularla dayanışma içinde olma, Türkiye'yi yönetme meşruiyetinin asgari temelidir. Bu meşruiyet sınırlarını çiğneyen iktidar sahipleri er geç halkın iradesine karşı koymanın bedelini öderler. İçerde ve dışarıda halkın iradesiyle çarpışanlar, aslında yangına körükle gidiyorlar. Bakın, Iraklı yurtseverlerin gün geçtikçe güçlenen direnişi karşısında Amerika'nın Irak'ta batağa saplandığı şimdiden belli oldu. Yani, ABD'nin emrine asker vermek için can atanlar, aslında zafere giden bir zorbayla değil, kaybeden bir zorbayla birlikte olacaklar. Almanya, Fransa, Rusya ve Çin'le pazarlığa oturan ABD, henüz istediği sonucu alamadı. Brezilya ABD'nin asker isteğini geri çevirdi. Kanada ve savaşın ateşli destekçisi aşırı sağcı Avustralya hükümeti bile, bu koşullarda Birleşmiş Milletler kararı alınsa dahi Irak'a asker yollamayacaklarını ilan ettiler. Türkiye halkının istemediği, Irak halkının ve hatta Iraklı işbirlikçilerin istemediği, dünyanın da uzak durduğu bir adımı atmak isteyenlerin ödeyecekleri bedelin inanılmaz ölçüde ağır olacağını bilmek için falcı olmak gerekmiyor. İMF programına bağnazca sarılanlar, emperyalistleri ve işbirlikçi büyük sermayedarları memnun etmek için halkı açlığa mahkum edenler, emperyalizmin neo-liberal küreselleşme saldırısının tökezlediğini de er geç hesaba katmak zorunda kalacaklar. Bakın Cancun'da yapılan Dünya Ticaret Örgütü toplantısına. Yoksul ülkeler, bütün baskılara rağmen zengin kapitalist ülkelerin dayatmalarına boyun eğmediler. Öte yandan, iktidar sahiplerinin kendi içindeki çelişmeler keskinleşiyor. Uzanlar örneğinde görüldüğü gibi, kapitalist holdingler arasındaki, büyük sermaye ile yeni palazlanan sermaye kesimleri arasındaki kaynak, pazar ve nüfuz kavgası kızışıyor. Hükümet ile ordu ve yüksek bürokrasi arasında, ordunun ve bürokrasinin kendi içerisinde, Milli Güvenlik Kurulunun yetkileri, üniversite sistemine kimin komuta edeceği, Kıbrıs politikası, ulusal-kültürel haklar, Yunanistan'la ilişkiler, Avrupa Birliği'yle ilişkiler, Amerika'yla ilişkiler konusunda meydana gelen çatlaklar artık herkesin gözü önünde. Ancak, düzen içi çelişme ve çatışmaların Türkiye'yi kendiliğinden demokratikleştireceği veya bağımsızlaştıracağı hayaline kapılanların yanıldığı da apaçık görülüyor. Ülkemiz ve bölgemiz için yaşamsal önem taşıyan Kürt sorununun barışçı çözümü için parmaklarını bile kıpırdatmayanlar, DEHAP'ın seçime kanunsuz biçimde katıldığı iddiasını öne sürüyorlar. İktidar dengelerini değiştirmek için büyük bir sorumsuzlukla şovenizmi körüklüyorlar ve cadı kazanını kaynatıyorlar. Ama despotik kapitalist sistemi korumak, demokrasi ve bağımsızlık yolunda en küçük sembolik adımı bile önlemek için, çatışırken de el birliğiyle çalışıyorlar. Demokrasi ve bağımsızlık, bütünsel devrim ve sosyalizm hedefinin ayrılmaz birer parçası olarak işçi ve emekçi halkın tabandan gelen bilinçli ve örgütlü mücadelesiyle kazanılacak.

     Not: 19 Eylül 2003 tarihinde yapılan TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu, bugünkü koşullarda Irak'a asker gönderilmesinin büyük sorunlar yaratacağı ve bu adımdan vazgeçilmesinin uygun olacağını açıkladı. Aynı gün yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısından da asker gönderilmesi konusunda bir karar çıkmadı. Irak halkının kahramanca direnişi, Türkiye halkının tepkileri ve dünyadaki gelişmeler iktidar sahiplerini tereddüte sevketti. Verilen mücadeleler etkisini gösteriyor. Çabalarımızı daha da yoğunlaştıralım, Türkiye'yi sömürgeci işgale ortak etmeyelim.
 
Yazarın Diğer Yazıları
 Kapitalizme karşı savaş, halklar için barış
 CHP Kongresi
 AKP'nin Siyasal Felsefesi
 Tarih ‘meşhurların tarihi' değildir
 AFRICOM: Washington'un Yeni Emperyalist Silahı
 Eğitim Sen İstanbul Üniversiteler Şubesi Asistan Forumu Sonuç Bildirgesi
 Büyük Alevi Kurultayı Sonuç Bildirgesi
 Basın Açıklaması: SİP'in Çirkin Saldırısını Püskürteceğiz
 SİP Üzerine Cemal Toprak'la Söyleşi II
 SİP Genel Başkanlığı'na Açık Mektup: TARİH SİZİ AFFETMEYECEK!
 Bir Belge: Kemal Okuyan'la Söyleşi
 Onbeşler'i Andık
 1 Mayıs 2010: İşçi sınıfı Taksim'de
 Kürt kardeşlerimize dokunamazsınız
 Tekel Direnişinin Berlin Örgütlenmesi