V. İ. Lenin
Açlık yaklaşıyor
Rusya kaçınılmaz bir yıkımın tehdidi altında. Demiryolu nakliyatı akıl almaz ölçüde bozuldu ve bu durum gittikçe daha da kötüleşiyor. Demiryolları
yakında işlemez hâle gelecek; fabrikalar için gerekli kömür ve hammadde gelişi duracak. Tahılı da aynı gelecek bekliyor. Kapitalistler bilerek, aralıksız olarak üretimi baltalıyor (ziyan
ediyor, durduruyor, engelliyor, yavaşlatıyor) ve bu örneği görülmemiş krizin cumhuriyetin, demokrasinin, Sovyetlerin ve genel olarak işçi ve köylü birliklerinin çöküşünü
hazırlayacağını, monarşiye dönüşü, burjuvazinin ve büyük
toprak sahiplerinin sınır tanımayan yönetiminin yeniden
kurulmasını sağlayacağını umuyorlar.
İşitilmemiş
büyüklükteki bu yıkım ve açlık, bizleri önüne geçilemez
biçimde tehdit ediyor. Bunu bütün gazeteler yazdılar ve bin kere tekrar ettiler, inanılmaz sayıda karar, çeşitli partiler, işçi,
asker ve köylü temsilcileri Sovyetleri tarafından kabul edildi. Bu
kararların hepsi yıkımın kaçınılmaz ve pek yakın olduğunu,
ona karşı bütün olanaklarla karşı koymak gerektiğini ve
halkın, felaketi önlemek için yiğitçe gayret göstermesi gerektiğini kabul ediyorlar.
Bunu herkes söylüyor,
kabul ediyor ve doğruluyor.
Ve hiçbir şey
yapılmıyor.
Devrimin altı ayı
geçti. Yıkım daha da yaklaştı. Yoğun bir işsizlik üzerimize
çöküyor. Düşününüz ki, ülke, buğday ve hammadde
yeterliliğine rağmen mal kıtlığı çekiyor; yiyecek maddesi ve
iş gücü yokluğundan sönüyor. Ve yine ülkede böyle kritik bir
anda işsizlik de yoğunlaşıyor! Demokratik bir cumhuriyet
olmamıza; "demokratik devrimci" olarak övünen örgüt, kuruluş
ve derneklerin her tarafta çoğalmasına rağmen devrimin (hiç
kimse onu büyük devrim olarak adlandırmıyor ama şimdilik ona
kokuşmuş devrim demek belki daha doğru olur) altı ayında yıkıma
ve açlığa karşı hiç ama hiç ciddi bir şeyin yapılmadığını
göstermek için başka kanıta gerek var mı? Gittikçe daha hızlı
biçimde iflasa doğru koşuyoruz; çünkü savaş hiç beklemiyor ve
onun ulusal hayatın her dalında yarattığı düzensizlik gittikçe
ağırlaşıyor.
Oysa yıkımı ve açlığı
önlemenin yollarını görmek, alınacak tedbirlerin son derece
açık, basit, gerçekleştirilebilir ve halkın gücü ölçüsünde
olduğunu saptamak, eğer bu tedbirler alınmıyorsa bunun sadece ve
sadece bir avuç kapitalist ve büyük toprak sahibinin çıkarına
dokunacağından alınmadığını görmek için biraz dikkat ve
düşünce yeterlidir.
Bu kesindir. Şurası
açıklıkla söylenebilir ki yıkım ve açlığı önleyecek temel
tedbirlerin gerekliliğini açık seçik biçimde tanımayan bir tek
söylev, eğilimi ne olursa olsun bir tek gazete yazısı, bir tek
kurul kararı veya herhangi bir kuruluş bulamazsınız. Bu tedbir,
kontrol, gözetme, sayım ve düzenleştirmenin devlet eliyle
yapılması; işgücünün üretim ve mal dağıtımında akıllıca
paylaştırılması ve bütün bu güçlerin kullanımında her türlü
ziyanın ortadan kaldırılmasıdır. Kontrol, gözetme ve sayım,
yıkım ve açlığa karşı kavgada ilk adımdır. Bunu kimse inkâr
etmiyor; aksine herkes bu konuda fikir birliği içinde. Ama büyük
toprak sahipleri ve kapitalistlerin sınır tanımayan gücünü
rahatsız etmemek, onların (hemen hepsi bugün doğrudan veya
dolaylı olarak savaş için çalışıyor) hayat pahalılığı ve
savaş malzemelerinden sağladıkları herkesçe bilinen, herkesin
gerçek olduğunu görebileceği ve hakkında herkesin (oh!), (ah!)
gibi, hayret sesleri çıkarttığı ölçüsüz, duyulmamış ve
utanç verici kazançlarına dokunmamak için söylenenlerden hiçbiri
yapılmıyor.
Ve devlet ciddi
sayılabilecek bir kontrol, gözetme ve sayımı gerçekleştirmek
için hiçbir girişimde bulunmuyor.
Hükümetin mutlak
etkisizliği
Her tarafta her türlü
kontrol, gözetme ve sayıma ve devletin bu yoldaki çabalarına
karşı ardı arkası kesilmeyen, sistemli baltalama hareketleri
sürdürülüyor. Bu hareketin nereden geldiğini ve hangi
olanaklarla gerçekleştirildiğini anlamamak için inanılmayacak
ölçüde çocuksu veya anlamamazlıktan gelmek için aşırı
ölçüde iki yüzlü olmak gerekir. Çünkü bankacılar ve
kapitalistlerce uygulanan bu baltalama ve yine onlarca yürütülen
her türlü kontrolü, gözetmeyi ve sayımı torpilleme hareketi
demokratik cumhuriyet devlet biçimine ve "demokratik devrimci"
kuruluşların varlığına kendini uyduruyor. Kapitalist baylar,
bilimsel sosyalizm yanlısı herkesin kabul ettiği, ama
Menşeviklerle, sosyalist-devrimcilerin çiftliği(!) olan bakanlık
ve müsteşarlıkların dostlarınca ele geçirilmesinden sonra
unutmaya çalıştıkları bir gerçeği şaşılacak biçimde
özümlediler: Kapitalist sömürü cumhuriyetçi demokratik hükümet
biçiminin monarşinin yerini almasından hiçbir şekilde
etkilenmedi, tersine kavga biçimini çok kutsal kapitalist kazancın
dokunulmazlığı yararına değişikliğe uğratmak, onu otokratik
monarşide olduğu gibi demokratik cumhuriyette de aynı başarıyla
korumak için yeterli oldu.
Baltalamanın en son
modern şekli: Her türlü kontrol, sayım ve gözetmenin demokratik
cumhuriyetçi biçimde çelmelenmesi şu şekilde oluyor.
Kapitalistler, bütün Menşevik ve sosyalist-devrimciler gibi, sözde
"şiddetle" kontrol "ilkesini" ve gerekliliğini kabul
ediyor, ama onun "kademeli", sistemli, devletçe düzenlenmiş
uygulanması üzerinde ısrar ediyorlar. Oysa bu güzel sözler
uygulamada komediye, hayale dönüyor ve hiçe indirilen kontrolün
torpillenmesini gizliyor; bütün ciddi ve pratik tedbirler durmadan
erteleniyor; tamamen kapitalistlere bağlı, hiçbir şey yapmayan,
aslında hiçbir şey yapacak durumda olmayan son derece karmaşık,
ağır, bürokratik ve etkisiz kontrol mekanizmaları yaratılıyor.
Boş iddialar ileri
sürmüş olmamak için Menşevik ve Sosyalist Devrimcilerin, yani
devrimin ilk üç ayı içinde Sovyetlerde çoğunlukta olan,
"koalisyon hükümetine" katılan ve sonuç olarak kapitalistlere
karşı hoş görülülükten ve onların her türlü kontrol
hareketlerini baltalamasından Rus işçi köylüsü önünde siyasal
sorumluluğu olan kişilerin tanıklığına başvuracağız.
'Devrimci"
demokrasinin "yetkili" en yüksek resmî organı (gülmeyiniz) İzvestia
(Rusya İşçi, Asker ve Köylü
temsilcileri Sovyetleri Kongresinin Merkez Yürütme Kurulu organı)
7 Eylül 1917 tarihli 164 numaralı sayısında Menşevik ve
Sosyalist Devrimciler tarafından kontrol amacıyla kurulan ve
tamamen onların elinde olan özel bir kuruluşun kararını
yayınladı. Bu kuruluş merkez yürütme kurulunun "ekonomik
bölümü" dür. Alınan karar resmî olarak, "hükümete bağlı,
ekonomik hayatı düzenlemekle görevli merkezî kuruluşların
mutlak etkisizliğini" kazanılmış bir savaş gibi kabul ediyor.
Gerçekte Menşevikler ve
Sosyalist Devrimcilerin eliyle imzalanmış kendi politikalarının
çöküşünü belgeleyen başka bir delile gerek var mı?
Çarlık yönetiminde
bile ekonomik hayatı düzenlemek ve denetim altına almak
gerekliliği duyulmuş ve bu amaçla bir çok kurum oluşturulmuştu.
Ama çarlık yönetiminde düzensizlik durmadan artmış, inanılmaz
ölçülere ulaşmıştı. O zamanlar cumhuriyetçi, devrimci
hükümetin görevinin ekonomik çöküntüyü önlemek için ciddi
ve enerjik tedbirler almak olduğu hemen kabul edilmişti. Menşevik
ve Sosyalist Devrimcilerin katıldığı "koalisyon" hükümeti
kurulduğu vakit, hükümet, halka yaptığı 6 Mayıs tarihli
gösterişli açıklamayla ekonomik hayatın kontrol ve
düzenlenmesinin devlet eliyle yapılacağı sözünü vermişti.
Tsereteli'ler, Çernov'lar, öteki Menşevik ve Sosyalist
Devrimci yöneticiler gibi, hükümete kefil olmakla kalmayıp onun
elindeki "devrimci demokrasi kuruluşlarının" hükümet
çalışmalarını kontrol ettiğine büyük tanrıları adına yemin
ediyorlardı.
6 Mayıstan bu yana dört
ay geçti; dört uzun ay boyunca Rusya binlerce askerini akıl almaz
bir emperyalist "saldırı" uğruna kurban etti; dört ay
boyunca, yaz mevsiminin nehir nakliyatı, tarım, ve maden aramasında
sağladığı kolaylıktan yararlanmayı mümkün kılmasına rağmen
ekonomik yıkım ve felaket dev adımlarla yaklaştı; dört ayın
sonunda Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler hükümete bağlı
kontrol kuruluşlarının "mutlak etkisizliğini" resmen tanımak
zorunda kaldılar.
Ve bu Menşevik ve
Sosyalist Devrimciler şimdi ciddi bir devlet adamı havasıyla (bu
satırları tam 12 Eylül demokratik konferansının arifesinde
yazıyoruz) Kadetler koalisyonunun endüstri ve ticaret
kodamanlarının, Kıt Kityiç'lerin Riabouchinski, Boublikov,
Terechichenko ve ortaklarının katılacağı bir koalisyonla durumu
düzeltebileceklerini sanıyorlar!
Menşevik ve Sosyalist
Devrimcilerin bu şaşkınlık yaratan körlüklerini nasıl
açıklamalı? Onları aşırı yürek temizliği ve akılsızlıkları
yüzünden yanılan, ne yaptığını bilmeyen politika acemileri
olarak kabul etmek mi gerekir? Hiçbir işi olmayan bakanlar,
müsteşarlar, valiler, komiserler bolluğu değişik bir "politik"
körlük yaratma özelliğine mi sahip olacak?
Kontrol tedbirleri
herkesçe bilinir ve gerçekleştirilmeleri kolaydır
Kontrol araç ve
tedbirleri son derece karmaşık, güç, hâlâ denenmemiş, hatta
bilinmeyen şeyler değil midir? sorusu sorulabilir. Savsaklamalar
Kadet partisinin, endüstri ve ticaret sınıfının, Menşevik ve
Sosyalist Devrimci partinin devlet adamlarının altı aydır boşuna
alın teri dökerek, kontrol için yeni tedbir ve olanaklar üzerine
araştırma, inceleme yapmalarıyla açıklanmıyor mu? Sorun
inanılmayacak kadar güç olarak ortaya çıkıyor ve hâlâ
çözülmemiş duruyor.
Yazık! Olanlar,
eğitilmemiş, bilgisiz, kafası körleştirilmiş mujik'e ve her
şeye inanan, hiçbir şeyi derinliğine araştırmayan dar kafalı
burjuvaya bu biçimde sunulmaya çalışılıyor. Ama gerçekte
çarlık yönetimi bile, hatta "eski rejim" dahi, savaş endüstri
komitelerini kurduğu vakit kontrolü sağlama biçiminin asıl yol
ve gerçek tedbirinin toplumun meslek, çalışma kolu ve iş dalına
göre yönetime katılması olduğunu biliyordu. Ama çarlık
yönetimi toplumun katılımından korkuyordu; onun için bu yöntemin
kullanılmasını her türlü yolla sınırlıyor, yapma engellerle
baltalıyor ve herkesçe bilinen, son derece basit ve en iyi biçimde
uygulanabilir kontrol yollarını köstekliyordu.
Savaşın büyük yıkımı
ve ağır yükü altında ezilen, açlık ve ekonomik güçlüklerden
az veya çok biçimde etkilenen bütün savaşçı devletler, hemen
her zaman toplumun katılımını teşvik eden, devlet tarafından
gözetilen bir seri kontrol tedbirlerini uzun zamandır düzenleyip,
sınırlayıp, uygulayıp, denediler. Bu kontrol tedbirleri herkesçe
biliniyor; bu konuda çok konuşulmuş ve yazılmış ileri savaşçı
ülkeler tarafından yayınlanan kontrolle ilgili kanunlar Rusçaya
çevrilmiş, Rus basınında ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Eğer hükümetimiz
kontrolü gerçekten ciddi ve pratik biçimde uygulamak isteseydi;
eğer kurumları, kapitalistlere karşı kölelikle "mutlak
etkisizliğe" mahkûm etmeseydi, devletin bilinen ve uygulanan
kontrol tedbirlerini uygulamaktan başka işi kalmazdı. Bu
uygulamaya tek engel Kadetler, Sosyalist Devrimciler ve Menşeviklerin
halkın gözünden sakladıkları, kontrolün kapitalistlerin
şaşkınlık verici kârlarını ortaya çıkaracağı ve onların
çıkarlarını bozacağı gerçeğiydi.
Bu temel sorunu (aslında
Rusya'yı savaş ve açlıktan kurtarmak isteyen gerçekten
devrimci bütün hükümetlerin bu program sorununu) daha iyi
anlatabilmek için temel kontrol tedbirlerini sıralayacak ve hepsini
teker teker inceleyeceğiz.
Göreceğiz ki demokratik
devrimciliği, yalnız aldatıcı kararname ve emirlerde kalmayan bir
hükümetin Rusya'da, kuruluşunun ilk haftasından itibaren
kontrolden hileyle kaçmaya çalışan kapitalistlere karşı temel
kontrol tedbirlerini alması, bunları ciddiyetle uygulaması,
toplumu kapitalistleri denetlemeye davet etmesi ve kapitalistlerin
kontrol kararlarına harfi harfine uymasına dikkat etmesi gerekli ve
yeterliydi.
Bu temel tedbirler
şunlardır:
1. Bütün bankaların,
işlemleri devlet tarafından kontrol edilecek tek bir banka hâlinde
birleşmesi veya bankaların ulusallaştırılması,
2. Kapitalist
sendikaların, yani en önemli tekelci kapitalist grupların (şeker,
petrol, kömür, maden v.s. sendikalarının) ulusallaştırılması,
3. Ticari gizliliğin
kaldırılması,
4. Zorla kartelleştirme;
yani bütün sanayici, tüccar ve genel olarak patronların kartel
veya sendika şeklinde bir araya gelme zorunluluğu,
5. Toplumun tüketici
ortaklıklar şeklinde örgütlenmesini zorunlu kılmak veya teşvik
etmek ve bunları kontrol altında tutmak.
Şimdi de bu tedbirlerin
her birinin demokratik ve devrimci bir anlayışla uygulanmasının
önemini görelim.
Bankaların
ulusallaştırılması
Bankaların modern
ekonomik hayatın önemli merkezleri ve bütün kapitalist sistemin
sinir merkezleri olduğu biliniyor. "Ekonomik hayatın
düzenlenmesinden söz ederken bankaların ulusallaştırılmasına
değinmemek, ya bir cahillik örneği vermek ya da şatafatlı söz
ve tutulmayacağı önceden kararlaştırılan cafcaflı vaadlerle
halkı aldatmaktır.
Banka işlemlerini
düzenlemeden, kontrol altına almadan buğday dağıtımının veya
genellikle mal üretimi ve dağıtımını kontrol etmenin,
düzenlemenin bir anlamı yoktur. Bu, kuşkulu bir kaç kuruşun
peşine düşerken milyonlarca rubleyi görmezlikten gelmektir.
Modern bankalar (buğday ve öteki ürünler) ticareti ve sanayi ile
o denli yakından, ayrılmamacasına birleşmişlerdir ki, bankalara
"el koyma"dan "demokratik ve devrimci" sayılabilecek ciddi
bir şey yapma olasılığı yoktur.
Devletin bankalara "el
koyması", güç ve karmaşık bir iş midir? Aslında bu tür
sözlerle genellikle dar kafalı burjuvalar korkutulmaya çalışılıyor.
Elbette bunu yapanlar çıkarlarını bu yönde gören kapitalistler
ve onların savunucularıdır.
Gerçekte "varlıklıların"
tek kuruşuna dokunmayan ulusallaştırma, teknik ve kültürel
yönden hiçbir güçlük göstermiyor. O yalnızca bir avuç
zenginin iğrenç aç gözlülüğü yüzünden engelleniyor. Eğer
bankaların Ulusallaştırılması sık sık özel mallara el
konulmasıyla karıştırılıyorsa bunun suçu bu karışıklığı
yayan ve çıkarı halkı yanıltmakta olan burjuva basınındadır.
Bankaların kullandığı
birikmiş sermayenin mülkiyeti, basılı veya el yazması senet,
tahvil, poliçe, makbuz gibi belgelerle kanıtlanmıştır. Bunların
hiçbiri, bankaların ulusallaştırılmasıyla yani tek bir banka
hâlinde birleştirilmesiyle ortadan kalkmaz ve değiştirilmez.
Biriktirme sandığında 15 rublesi olan bir kişi bankaların
ulusallaştırılmasından sonra parasının sahibi olarak kalacak,
15 milyon rublesi olan da aynı şekilde parasını senet, tahvil,
poliçe seklinde koruyacaktır.
Bankaların
ulusallaştırılmasının önemi nedir öyleyse?
Bankaların ve onların
işlemlerinin gerçek kontrolü ticari gizlilik ortadan kaldırılsa
bile mümkün değildir; çünkü bilanço yapmak, hayali şirket ve
şubeler kurmak, kiralık kişileri kullanmakta yararlı olan son
derece karmaşık, ince işlemleri izlemek mümkün değildir. Sadece
bütün bankaların mülkiyet ilişkilerinde en ufak bir değişiklik
meydana getirmeden, tekrar edelim hiç kimsenin tek bir
kuruşuna dokunmadan, tek bir banka hâlinde birleştirilmesi,
yukarıda sözü edilen tedbirlerin uygulanması şartıyla da gerçek
bir kontrolü mümkün kılacaktır. Sadece bankaların
ulusallaştırılması devlete milyon ve milyarların ne zaman,
nerede, nasıl ve ne yönde kullanıldığını bilme olasılığını
verecektir. Sadece bankalar kapitalist trafiğin bu merkezi, ana
ekseni ve temel mekanizması üzerinde gerçekleştirilecek
kontrol, bütün ekonomik hayat, üretim ve temel ürünlerin
dağıtımı konusunda sözde kalmayan, gerçek bir kontrol
sağlanmasına izin verecektir; bu kontrol "ekonomik hayatın
düzenlenmesi"ne imkan sağlayacaktır. Bu yapılmadığı takdirde
tedbir kararları, halkı aldatmaya yönelik resmi bir sözden öteye
gitmeyecektir. Sadece banka işlemlerinin kontrolü, tek bir banka
tarafından yapılmak şartıyla, daha sonra kolaylıkla
uygulanabilecek tedbirler sayesinde de bugün büyük ölçüde hayal
olan kazanç vergisi alımını, mal ve gelir durumunu saklama
olasılığı bırakmadan gerçekleştirmeye izin verecektir.
Bütün bunları
yapabilmek için bankaların kayıtsız şartsız
ulusallaştırılmasını kararlaştırmak yetecektir: Zira, yönetici
ve çalışanlar bunu kendileri gerçekleştireceklerdir. Tek bir
kararnameyle ve "birdenbire" gerçekleştirilebilecek bu tedbir
için devletin hiçbir özel organ ve özel hazırlığa ihtiyacı
yoktur. Çünkü böyle bir tedbirin ekonomik olasılığı kendi
gelişiminde poliçe, aksiyon, tahvil aşamasına varan kapitalizm,
tarafından yaratılmıştır. Saymanlığın birleştirilmesinden
başka yapacak şey kalmamıştır. Eğer demokratik devrimci devlet
bütün bankaların tek bir banka hâlinde birleşmesi için yönetici
ve memurların her şehirdeki meclislerini, her bölge ve ülkedeki
kongrelerini derhâl telgrafla toplantıya çağırsa, bu
reform bir kaç hafta içinde tamamlanabilecektir. Yönetici ve
yüksek dereceli memurların direneceği, devleti yanıltmaya ve
işleri sürüncemede bırakmaya çalışacakları açıktır. Çünkü
bu baylar kazançlı yemlikleri, son derece kârlı namussuzca işler
çevirme olanağını yitireceklerdir. Bütün her şey burada
toplanmaktadır. Eğer devlet gücü sadece kâğıt üstünde
devrimci olmasa (yani etkisizlik ve alışılmışın dışına
çıkmaktan korkmasa), yalnız sözle demokratik olmasa (yani bir
avuç zengin azınlığın değil, halkın çoğunluğunun çıkarına
davransa) bankaların çatışmasız, sarsıntısız
Ulusallaştırılması için en ufak savsaklama çabasına giren,
belgeler ve hesapları gizlemeye çalışabilecek yönetici idareci
ve büyük hisse sahiplerine ceza olarak mallarına el koyma ve
hapsedilmelerine ilişkin kararnameler çıkarsa, yine örneğin
fakir memurları örgütlemek, aralarından yolsuzluk ve savsaklama
çabasına giren zengin yöneticileri ortaya çıkaranları
ödüllendirmeyi kabul etse, bu iş kolaylıkla halledilecektir.
Bankaların ulusallaştırılmasının bütün halk için, yalnız
(bankayla çok seyrek olarak işleri olan) işçiler için değil
köylü ve küçük sanayici kitlesi için yararı pek büyük
olacaktır. Bundan çok büyük bir çalışma tasarrufu sağlanacak
ve devletin eski banka memur sayısını koruduğu var sayılsa bile
bu, bankaların kullanımının evrenselleşmesine (genelleşmesine)
ve şubelerin artmasına doğru önemli bir adım olacak; toplum
bankaların hizmetinden daha fazla yararlanabilecektir. Küçük
patron ve köylüler için kredi almak daha kolay hâle gelecektir.
Devlete gelince, o, ilk olarak önce bütün mali işlemleri tüm
açıklığıyla tanıma, onları kontrol etme, sonra ekonomik hayatı
düzenleme nihayet kapitalist baylara "hizmetleri için" akıllara
durgunluk veren "komisyon" ödeme zorunda kalmadan devlete büyük
işlemleri için gerekli milyonlar ve milyarları bulma olasılığını
elde edecektir. Bu yüzden sadece bu yüzden bütün
kapitalistler, burjuva profesörler, bütün burjuvazi ve onların
uşakları Plekhanov'lar, Potressov ve ortakları, ağızları
köpük dolu, bankaların ulusallaştırılmasına karşı savaşa
çıkmaya, ulusal "savunma" açısından, yani askerî yönden
bile sınırsız, kolaylıkları olan ve ülkenin "askerî gücünü"
büyük ölçüde artırma niteliğinde olan bu son derece kolay ve
acele tedbire karşı binlerce bahane uydurmaya hazırlar.
Ama burada bize belki şu
itiraz yapılacaktır. Nasıl oluyor da Almanya ve Birleşik Amerika
gibi ileri ülkeler bankaları ulusallaştırmayı düşünmeden
"ekonomik hayatlarını" imrenilecek biçimde düzenliyorlar?
Çünkü biri monarşi,
öteki cumhuriyet olan bu devletlerin ikisi de yalnız kapitalist
değil, aynı zamanda emperyalisttirler. Böyle olunca kendilerine
gerekli değişmeleri gerici bürokratik yolla gerçekleştiriyorlar.
Oysa biz burada demokratik devrimci yoldan söz ediyoruz:
Bu "küçük fark"ın
büyük önemi vardır. Çok zaman bunu düşünme "alışkanlığı"
yoktur. "Devrimci demokrasi" sözü çoğumuzda, (özellikle
Sosyalist Devrimci ve Menşeviklerde) tanrıya inanacak kadar
bilgisiz olmayan kişilerce kullanılan "Allaha şükür" gibi
veya "saygıdeğer yurttaş" gibi bazen Dien veya Edinstvo
gazetelerini hazırlayanlara hitap ederken kullanılan deyim gibi
alışılmış söz hâline geldi. Oysa herkes veya hemen hemen
herkes, bu gazetelerin kapitalistler tarafından kendi çıkarları
için kurulduğu ve beslendiğinden şüphelenmekte, dolayısıyla
sahte sosyalistlerin bu gazetelerle işbirliği yapması pek az
"saygıdeğer" olmaktadır.
Eğer "devrimci
demokrasi" deyimini gösterişli basmakalıp bir söz veya evrensel
bir söz gibi kullanmak yerine deyimin anlamı üzerinde biraz
düşünülse, demokrat olmanın azınlığın değil, halkın
çoğunluğunun çıkarları ile bir olmak; devrimci olmanın,
zararlı ve zamanı geçmiş her şeyi acımadan, en inançlı
biçimde yok etmek anlamına geldiği görülür.
Amerika ve Almanya'da
ne hükümetlerin ne de yönetici sınıfların, bilindiği
kadarıyla, "devrimci demokrasi"de gözleri vardır, ama bizim
Sosyalist Devrimci ve Menşeviklerimiz bunu istemekte (ve
alçaklaştırmaktadırlar).
Almanya'da ulusal önemi
olan sadece dört özel banka vardır; Birleşik Amerika'da ise
iki. Bu bankaların başındaki mali krallar açısından,
gürültüsüzce, gizlice, devlet görevlilerini baştan çıkararak
(bu Birleşik Amerika ve Almanya için genel bir kuraldır),
bankaların özel niteliğini işlemlerin gizliliğini korumak için
devam ettirerek, devletten milyonlarca dolar "aşırı kâr" elde
etmek ve hileli mali işlemlerin başarısını sağlamak için
devrimci olmayan gerici, demokratik olmayan bürokratik tutuma uymak
daha kolay, rahat ve kârlıdır.
Amerika, Almanya gibi,
"ekonomik hayatı", işçiler (ve bir kısım köylüler), için
askerî zindan, bankacı ve kapitalistler için cennet yaratacak
biçimde düzenliyor. Onların düzenlemesi işçiler için açlığa
kadar "kemerleri sıkmak"tan, kapitalistlere (gizlice, gerici
bürokratik biçimde) savaş öncesinden daha yüksek kârlar
sağlamaktan ibarettir.
Bu yol aynı şekilde
emperyalist cumhuriyetçi Rusya için de mümkündür. Yalnız
Militrkov ve Chingarev'lerin değil, gerici bürokratik yollarla
bankaların "dokunulmazlığını" ve akıl almaz kâr haklarını
doğru bulan Kerenski ile ortak Terechtchenko, Nekrassov, Bernatski,
Prokopovitch ve hempalarının yaptıkları budur. Gerçeği söyleme
yürekliliğini, gösterelim: Cumhuriyetçi Rusya'da ekonomik hayat
gerici bürokratik yollarla düzenlenmek isteniyor ama bu bir
numaralı Kornilov'un dağıtmayı başaramadığı, iki numaralı
Kornilov'un aynı şeyi deneyeceği "Sovyetlerin" varlığı
yüzünden gerçekleştirilemiyor.
Gerçek budur. Acı ama
basit olan bu gerçek, halkı aydınlatmak için "büyük"
"devrimci" demokrasi yalanlarından daha yararlıdır.
Bankaların
Ulusallaştırılması, sigortaların da aynı zamanda
ulusallaştırılması, yani bütün sigorta şirketlerinin tek bir
şirket hâlinde birleştirilmesi, çalışmalarının
merkezileştirilmesi bankaların devlet tarafından kontrolünü son
derece kolaylaştıracaktır. Eğer demokratik devrimci devlet,
yönetici ve büyük hisse sahiplerine bu yolda en ufak gecikme
olmadan ilerlenmesini emretse, bu kere de sigorta şirketleri
memurlarının kongresi kendi sorumlulukları altında bu birleşmeyi
derhal, kolaylıkla gerçekleştireceklerdir. Kapitalistler, sigorta
işlerine milyonlar yatırmışlardır. Bu şirketlerde bütün işler
memurlar tarafından yapılır. Şirketlerin birleştirilmesi sigorta
primlerinin azalması, sigortalılara çok kolaylık ve rahatlık
sağlanması sonucunu doğuracak ve bu aynı güç ve kaynakların
kullanımıyla sigortalı sayısının arttırılmasını
getirecektir. Ülkenin "savunma yeteneği"ni de arttıracak,
halkın emeğinden tasarrufu sağlayacak ve "ekonomik hayatın
düzenlenmesinde" sözde değil, gerçekte ciddi imkânlar
yaratacak olan bu değişime, bir avuç kârlı yemlikleri elinde
tutanların etkisizliği, alışkanlığı, aç gözlülüğünden
başka hiç ama hiçbir şey karşı çıkmayacaktır.
Patron sendikalarının
ulusallaştırılması
Kapitalizmi eski ekonomik
sistemlerden, kapitalizm öncesi sistemlerden ayıran şey, onun
ekonominin değişik kolları arasında bir bağlantı ve karşılıklı
bağımlılık kurmasıdır. Hemen söyleyelim ki bu özellik olmadan
sosyalizm yönünden hiçbir tedbir teknik olarak gerçekleştirilemez.
Oysa modern kapitalizm bankaların üretim üzerindeki egemenliği
sayesinde ulusal ekonominin değişik kolları arasındaki karşılıklı
bağımlılığı en yüksek düzeye çıkardı. Bankalar ve
ticaretle sanayinin temel dalları kaynaşmışlardır. Bu, bir
yandan ticaret ve sanayi sendikaları (şeker, kömür, demir,
petrol, v.s.) üzerine devlet tekelinin yerleştirilmesini amaçlayan
tedbirleri almadan, bu sendikaları ulusallaştırmadan, yalnızca
bankaları ulusallaştırmanın yeterli olmayacağı anlamına gelir.
Bu, öte yandan ekonomik hayatın düzenlenmesi gerçekten
isteniyorsa, bunun bankalarla patron sendikalarının aynı anda
ulusallaştırılmasını içerdiği anlamını da taşır.
Şeker sendikasını
örnek olarak alalım. Çarlık yönetimi sırasında kurulan bu
sendika daha o zaman, çok iyi donanmış fabrika ve işletmelerden
kurulu bir kapitalist gruptu. Ve bu grupta elbette aşırı gerici ve
bürokratik anlayış hâkimdi; kapitalistlere, utanç verici kârlar
sağlıyor, işçi ve memurlarını bütün haklardan yoksun,
aşağılanan, kafaları körleştirilen gerçek esir hâline
düşürüyordu. Devlet, daha o zamanlar üretimi büyük sanayici ve
zenginler yararına kontrol ediyor ve düzenliyordu.
Burada yapılacak şey
sadece gerici bürokratik düzenlemenin, memur, mühendis yönetici
ve ortakların kongresini toplantıya çağıran, tek düzenli
saymanlık ve işçi sendikalarının kontrolünü yerleştiren basit
kararnamelerle demokratik devrimci düzenleme hâline getirilmesidir.
Bu son derece kolaydır, ama hâlâ gerçekleştirilmemiştir.
Demokratik cumhuriyet yönetiminde şeker sanayi gerici bürokratik
düzenlemeye bağlı kalmaya devam ediyor; her şey geçmişteki
gibi: Halkın emeğinin ziyanı, alışkanlıklar, durgunluk,
Bobrinski ve Çemenko'ların zenginleşmesi
Eğer Sosyalist
Devrimciler ve Menşevikler halkın vicdanını, ekonomik hayatın
düzenlenmesinde hükümetin "mutlak etkisizliği"ni kaçınılmaz
hâle getiren şeker kralları ile "koalisyon" planları ile
karartırlarsa bürokrasinin değil demokrasinin, "şeker
kralları"nın değil işçi ve memurlarının girişimine çağrıda
bulunmak gerekecektir; bu birden, bir kaç gün içinde yapılabilir
ve yapılması gereken iştir.
Petrol sanayini alalım.
Bu sanayi kapitalizmin önceki gelişmeleriyle büyük ölçüde
"toplumsallaştırılmıştı". Bir çift petrol kralı teknik ve
sosyal düzeyde ülke ölçüsünde düzenlenmiş, yüzlerce ve
binlerce mühendis ve memurca yönetilen bir "işten" yalnız
başlarına yüzlerce milyon kazanıyorlar. Petrol sanayinin
Ulusallaştırılması hemen mümkündür ve devrimci demokratik bir
devlet için zorunluluktur; hele bu devlet çok ağır bir kriz
geçiriyor ve yakacak üretiminin arttırılması gerekiyorsa.
Bürokratik kontrolün bu konuda hiçbir şey vermeyeceği ve hiçbir
şeyi değiştirmeyeceği açıktır. Çünkü "petrol kralları"
çarın bakanlarınca nasıl haklı bulunmuşlarsa Terechtchenko,
Kerenski, Avksentiev ve Skobelev yanında da burjuva basınının
savsaklamaları, özel bahaneleri, vaadleri, doğrudan veya dolaylı
baştan çıkarmalarıyla (buna Kerenski ve Avksentiev'lerin pek
güvendiği "kamu oyu" deniliyor), yöneticilerin bozulmasıyla
(Bunlara, Kerenski ve Avksentiev'ler ilişmemiş, eski devlet
aygıtındaki görevlerinde tutmuşlardır.) yine haklı
çıkacaklardır.
Ciddi bir şey yapmak
için gerçekten devrimci biçimde bürokrasiden demokrasiye geçmek,
yani petrol krallarına ve hisse sahiplerine savaş açmak, mallarına
el koymak; petrol sanayinin ulusallaştırılmasına çıkardıkları
güçlük, gelir ve hesapları gizlemek, üretimi engellemek, üretimi
artırmayı amaçlayan tedbirleri almayı reddetmekten dolayı
hapsedilmelerini kararlaştırmak gerekir, işçi ve memurların
girişkenliğine çağrıda bulunmak, onları konferans veya kongreye
çağırmak, onlara geniş bir kontrol örgütlemek ve üretimi
arttırmak kaydıyla kârdan belli bir pay vermek gerekir. Eğer bu
tür devrimci demokratik tedbirler 1917 Nisanından beri hemen
alınsaydı, dünyanın en zengin sıvı yakıt kaynaklarına sahip
ülkelerinden biri olan Rusya, yaz boyunca su yolu nakliyatıyla
topluma gerekli nicelikte yakıtı verebilme olanağını
sağlayabilirdi.
Ne burjuva hükümeti, ne
Sosyalist Devrimci, Menşevik ve Kadet koalisyonu bir şey yaptılar;
küçük bürokratik değişim oyunları ile yetindiler. Tek bir
demokratik ve devrimci tedbir almaya cesaret edemediler. Her şey
çarlık devrindeki gibi sürüyor. Aynı petrol kralları, aynı
durgunluk işçi ve memurların sömürücülere karşı aynı
nefreti, bu yüzden aynı çürüme, halkın emeğinin aynı ziyanı.
Cumhuriyetçi bakanlıklardaki kâğıt başlıklarından başka
hiçbir şey değişmedi.
Teknik ve kültürel
açıdan ulusallaştırmaya daha az "hazır" olmayan maden kömürü
sanayindeki kömür kralları ötekilerden hiç de aşağı kalmayan
bir utanmazlıkla halk soyguncuları olarak hüküm sürüyorlar;
burada doğruluğu kesin bir dizi apaçık baltalama hareketi, apaçık
yıkma ve üretimin sanayiciler tarafından durdurulmasıyla karşı
karşıyayız. Menşevik bakanlık organı Raboçaya Gazeta dışında (herkes) bu
olayları kabul ediyor ama işçilerle kömür sendikaları
korsanlarının eşit sayıda temsil edildiği eskimiş gerici
bürokratik konferanslardan başka hiçbir şey yapılmıyor! Ülkeyi
yıkıma götüren, üretimi durduran kömür sanayicilerine karşı
hiçbir devrimci demokratik tedbir, hiçbir gerçek kontrol, aşağıdan
gelen, memurlar sendikasınca, işçilerce gerçekleştirilecek
kontrol girişimi yok. Bu nasıl olur? Hepimiz, Kadetlerle değilse
bile en azından sanayici ve ticari çevrelerle "koalisyon"
yanlısı değil miyiz? Oysa, koalisyon içinde olmak demek iktidarı
kapitalistlere bırakmak, onları cezasız koymak, tekere çubuk
sokmalarına göz yummak, her şeyi işçilerin üstüne atmak,
ekonomik yıkımı arttırmak böylece, Kornilov'un yeni bir güç
denemesini hazırlamaktır!
Ticari gizliliğin
kaldırılması
Ticari gizliliği ortadan
kaldırmadan üretimin kontrolü ve dağıtımı, ya Kadetlerin
Sosyalist Devrimci ve Menşevikleri kandırmasına; Sosyalist
Devrimci ve Menşeviklerin de işçi sınıfını aldatmasına
yarayan boş bir sözdür ya da sadece gerici bürokratik tedbir ve
yolların uydurma bir kılıfıdır. Bu gerçeğin uyarılmamış her
kişi için bütün açıklığına, Pravda'nın ısrarla ticari
gizliliğin kaldırılmasını istemesine rağmen (bu istek
Pravda'nın, sermayenin uşağı Kerenski hükümeti tarafından
yasaklanmasının temel nedenlerinden biri oldu), ne cumhuriyetçi
hükümet, ne de "devrimci demokrasinin yetkili organları"
gerçek kontrolün bu ilk şartını akıllarına getirmediler bile.
Bütün kontrolün
anahtarı buradadır. Halkı soyan, üretimi baltalayan sermayenin en
hassas noktası buradadır. Sosyalist Devrimciler ve Menşevikler
sorunu ortaya koymaktan bu yüzden korkuyorlar.
Kapitalistlerin bu konuda
küçük burjuvalarca da düşünülmeden tekrarlanan görüşleri
şöyledir: Genel olarak kapitalist ekonomi ticari gizliliğin
kaldırılmasını kesinlikle kabul etmez çünkü üretim
araçlarının özel mülkiyeti ve değişik iş kurumlarının
piyasaya bağımlılıkları, ticaret defterleri ve ticari işlemlerin
banka işlemleri de doğal olarak buna dahildir gizliliğinin
"çok kutsal dokunulmazlığını" gerekli kılıyor.
Bu ve benzeri görüşleri
şu veya bu biçimde tekrarlayanlar gözlerini günlük ekonomik
hayatın iki ana, temel ve herkesçe bilinen olayına kapayarak hem
kendilerini hem de halkı kandırıyorlar. Birinci olay: Büyük
kapitalizm, bankaların kapitalist sendikaların ve büyük
fabrikaların özel yönetim biçimi; ikinci olay: Savaş.
Ticari gizliliğin
gölgesinde kalma nedenlerini ortadan kaldıran aslında her yerde
tekelci kapitalizm hâline dönüşen günümüzün büyük
kapitalizmidir; o bu gizliliği iki yüzlülük ve büyük sermayenin
duyulmamış kârlarını ve mali dolandırıcılıklarını saklama
aracı hâline getirmektedir. Büyük kapitalist işletme kendi
teknik özelliği nedeniyle toplumsallaştırılmış, yani binlerce
kişi için çalışmakta ve işlemlerine doğrudan veya dolaylı
olarak yüzlerce, binlerce aileyi ortak etmektedir. Bu genellikle
hiçbir ticaret defteri tutmayan, dolayısıyla ticari gizliliğin
kaldırılmasıyla ilgisi olmayan küçük sanatkar ve orta köylü
işletmelerinden farklıdır.
Bununla birlikte, büyük
bir işletmede işlemler yüzlerce hatta daha fazla kişice bilinir.
Ticari gizliliği koruyan kanunu burada üretim ihtiyaçlarına veya
değiş tokuşa değil en kaba biçimdeki spekülasyon ve kâr
çabalarına; anonim şirketlerde özellikle yaygın ve halkı
yanıltmak için bilanço ve özetlerle ustalıkla gizlenen
dolandırıcılığa yaramaktadır. Eğer ticari gizlilik küçük
üretimde, yani üretimin toplumsallaşmadığı ama parçalandığı,
serpiştirildiği küçük köylü ve sanatkâr arasında
kaçınılmazsa, bu gizliliği büyük kapitalist işletmede korumak,
bir avuç, evet bir avuç insanın kâr ve ayrıcalığını tüm
halkın yararına karşı korumaktır. Bu, anonim şirket
bilançolarının yayınlanmasını öngören kanunca zaten kabul
edilmiştir, ama bütün ileri ülkelerde olduğu gibi, Rusya'da
da uygulanan bu kontrol gerici bürokratik bir kontroldür; halkın
gözünü kapatmakta, anonim şirketlerin işlemleri konusunda tüm
gerçeği öğrenmeye izin vermemektedir.
Devrimci demokrat gibi
davranmak için ticari gizliliği ortadan kaldıran, büyük
şirketlerden ve zenginlerden eksiksiz rapor isteyen, demokratik
olarak geçerli görüşleri anlatabilmek için oldukça önemli
sayıya ulaşan her yurttaş grubuna (örneğin 1000 veya 10.000
seçmen) herhangi bir büyük işletmenin bütün belgelerini
denetlemek hakkı veren yeni bir kanunu derhâl çıkartmak gerekir.
Bu tedbir basit bir kararname ile tamamen ve kolaylıkla
gerçekleştirilebilir; o yalnız başına halk girişkenliğini,
memur ve işçi kuruluşları ile bütün siyasal partilerin
kontrolünü teşvik edecek, kontrolü etkili ve demokratik hâle
getirecektir.
Buna savaşı ekleyiniz.
Sanayi ve ticari kuruluşların çok büyük çoğunluğu hâlen
"serbest piyasa" için değil, devlet için, savaş için
çalışıyorlar. Bunun içindir ki Pravda'da bize sosyalizmin
kurulamayacağı karşılığını verenlerin yalan söylediğini, üç
kat yalan söylediğini yazmıştım. Çünkü söz konusu olan
şimdi, hemen, bugünden yarına sosyalizmi kurmak değil, devlet
hazinesinin soyulmasını ortaya koymaktır.
"Savaş için" (yani
doğrudan veya dolaylı olarak savaş malzemesine bağlı) çalışan
kapitalist kuruluş, kamu hazinesini sistemli olarak yağma ediyor;
ticari gizliliğin kalkmasına karşı duran Kadetler, Menşevik ve
Sosyalist Devrimcilerle birlikte devlet gelirlerinin yağmasını
kolaylaştırmak ve örtbas etmekten başka şey yapmıyorlar.
Savaş Rusya'ya her gün
elli milyon rubleye mal oluyor. Bu elli milyonun büyük kısmı
ordunun malzeme aldığı kişilere gidiyor. Her gün bu elli
milyonun en azından beş, belki de on milyonu veya daha fazlası
kapitalistlere ve onlarla şu veya bu şekilde ortaklığı olan
devlet memurlarına "meşru kâr" sağlıyor. Böylece en önemli
firmalar ve savaş malzemesi üzerindeki işlemleri için para veren
bankalar kamu hazinesini yağmalıyor, şaşkınlık verici kârlar
sağlıyorlar çünkü "herkes" malzeme üzerinden sağlanan bu
utanç verici kârları, bankalarca gizlenen "garanti
mektuplarını", hayatın pahalılaşmasından yararlananların
isimlerini biliyor; "toplumda" bunlardan alaylı bir gülüşle
söz ediliyor; "hoşa gitmeyen" olayları örtbas etmek, "nazik"
sorunları atlatmak kuralını izleyen burjuva basını bile bu
konularda şu veya bu belirli noktalar üzerinde önemli bilgiler
veriyor. Bunu herkes biliyor ve susuyor, herkes davranışını
belirliyor ve belagatla "kontrol"dan ve "düzenleme"den söz
eden hükümete kendini alıştırıyor!..
Devrimci demokratlar eğer
gerçekten devrimci ve demokrat iseler derhâl ticari gizliliği
kaldıran, tüccarları hesaplarını açıklamaya zorlayan, işlerini
kamu yöneticilerinin izni olmadan bırakmalarını yasaklayan, kâr
gizlemeyi ve halkı aldatmayı mallara el koyma ve ölümle
cezalandıran, doğrulama ve kontrol işlemlerini aşağıdan,
demokratik olarak, halk eliyle, memur, işçi ve tüketici
örgütleriyle düzenleyen bir kanun çıkarırlardı.
Bizim Sosyalist
Devrimciler ve Menşevikler korkak demokrat sözünü iyi hak
ediyorlar, çünkü bütün korkak burjuvaların söylediğini,
rastlantı olarak, tekrar ediyorlar: Eğer "çok sert" tedbirler
alınırsa kapitalistlerin "kaçacağını", "bizim" işleri
kapitalistler olmadan halledemeyeceğimizi, bizi "destekleyen"
İngiliz, Fransız milyonerlerinin belki de "güceneceklerinden"
söz ediyorlar. Bolşeviklerin neredeyse insanlık tarihinde hiç
görülmemiş, hiç denenmemiş, "hayali" bir şey önerdikleri
sanılacak, oysa gerçekte bundan 125 yıl önce, Fransa'da,
yaptıkları savaşın haklı ve savunma niteliğine inanan gerçekten
"devrimci demokrat" insanlar, bilinçli halk yığınlarına
dayanan insanlar, zenginler üzerinde devrimci bir kontrol kurmasını
bilmiş ve bütün dünyanın hayranlığını uyandırmışlardı.
Ve o günden bu yana geçen beş çeyrek yüzyıl boyunca
kapitalizmin gelişimi bankaları, kartelleri, demiryollarını, v.s.
yarattı. Bunlar işçiler ve köylüler tarafından sömürücüler,
büyük toprak sahipleri ve kapitalistler üzerine uygulanacak
gerçekten demokratik kontrol tedbirlerini yüz kere daha kolay hâle
getirdi.
Aslında bütün kontrol
sorunu kimin kontrolcü kimin kontrol edilen olduğunun bilinmesine
dayanıyor; yani hangi sınıf kontrol eder, hangi sınıf buna
katlanır? Ülkemizde, cumhuriyetçi Rusya'da kontrolcü rolü
şimdiye kadar büyük toprak sahipleriyle kapitalistlere bırakıldı.
Onlar bu rolü sözde devrimci bir demokrasinin "yetkili
organlarının" katılımıyla kullanıyorlar: Bu, kaçınılmaz
olarak bütün halkın hoşnutsuzluğunu doğuran ve kapitalistlerce
yapmacıklı olarak devam ettirilen ekonomik düzensizliği yaratan
aşırı kapitalist spekülasyonu ortaya çıkardı. Geriye dönmeden,
eski ile bağları koparmaktan korkmadan, yeniyi kurmaktan
çekinmeden, işçi ve köylülerce büyük toprak sahipleri ve
kapitalistler üzerinde uygulanan kontrola kararlı olarak geçmek
gerekir. Oysa bizim Sosyalist Devrimciler ve Menşevikler bundan
ateşten korkar gibi korkuyorlar.
Kartel biçiminde
zorla kümeleştirme
Zorla kartelleştirme,
yani sanayilerin zorla, örneğin kartel biçiminde, kümeleştirilmesi
Almanya'da uygulanmaktadır. Bu konuda da yeni bir şey
getirmiyoruz, ama burada da, Sosyalist Devrimci ve Menşevikler
yüzünden, pek az saygıya değer partilerin zaman zaman Kadetlerle,
Boublikov'larla veya Çernenko ve Kerenski ile dans ederek
"eğlendirdikleri" cumhuriyetçi Rusya'da tam bir durgunluk
olduğunu görüyoruz.
Zorla kartelleştirme
devlet için kapitalizmin gelişimini hızlandıran bir tür araç
görevini görüyor; bu araç her zaman ve her yerde sınıf kavgası
örgütlenmesine, kartellerin sayı, çeşitlilik ve öneminin
artmasına yol açıyor. Öte yandan, zorla kartelleştirme, ciddi
sayılabilecek her kontrolün ve halkın emeğini tasarrufa yönelik
her politikanın ilk ve gerekli şartıdır.
Alman kanunu, örneğin
belli bir bölgenin veya tüm ülkenin deri işiyle uğraşan
patronlarını kartel biçiminde kümeleşmeye zorluyor; devletin bir
temsilcisi de kontrol amacıyla bu kartelin yönetimine katılıyor.
Bu kanun hiçbir şekilde mülkiyet ilişkilerini etkilemiyor,
işletme sahibinin tek bir kuruşuna dokunmuyor ve kontrolün biçim,
anlam ve ruhunun bürokratik ve gerici mi, yoksa demokratik ve
devrimci mi olacağı konusunda hiçbir peşin yargıya yol açmıyor.
Ülkemizde de bir
haftalık kıymetli zamanı bile kaybetmeden buna benzer kanunları
hemen çıkarmak, bunların uygulamada alacağı somut biçimi,
uygulama hızını ve gözetme araçlarını sosyal yaşantıya
bırakmak mümkündür ve bu zorunludur. Böyle bir kanunu çıkarmak
için devletin özel bir aygıta, araştırmaya ve ön çalışmaya
ihtiyacı yoktur; onun sadece, işlerine bu tür karışılmasına
"alışık olmayan", kontrol yokluğunun yanı sıra eski tür
yönetimin sağladığı aşırı kârı kaybetmek istemeyen
kapitalistlerin bazı özel çıkarlarını bozmaya kararlı olması
gerekir. Devletin böyle bir kanun çıkarmak için hiçbir idari
aygıta, hiçbir "istatistiğe" (Çernov istatistiği köylünün
devrimci girişkenliği yerine koymak istiyordu) ihtiyacı yoktur,
çünkü uygulama sanayicilere, fabrikatörlere, mevcut sosyal
güçlere düşecektir. Bu uygulama yine mevcut sosyal (yani
hükümetten ve bürokrasiden olmayan) güçlerin, ama zorunlu olarak
aşağı sınıf denilen, yani ezilen, sömürülen, Tarihin
tanıklık ettiği gibi kahramanlığa yatkınlığı, fedakârlığı
ve kardeşlik disipliniyle sömürücülere sınırsız olarak üstün
olan sınıfın kontrolü altında olacaktır.
Gerçekten demokratik
devrimci bir hükümetimiz olduğunu, onun da örneğin en az iki
işçi çalıştıran bütün fabrikatör ve sanayicilerin,
geciktirmeden, üretim dalına göre, yönetim çevresi ve taşra
ortaklıkları biçiminde gruplaşmalarını kararlaştırdığını
varsayalım. Bu kanunun titizlikle uygulanmasının sorumluluğu ilk
planda fabrikatör, yönetici, yönetim kurulu üyesi ve büyük
hisse sahiplerine düşer. (Çünkü modern sanayinin gerçek
şefleri, efendileri onlardır). Eğer kanunun hemen uygulanmasına
katılmayı reddederlerse kaçak sayılacak ve ceza göreceklerdir.
Sorumlulukları ortaktır ve bütün varlıklarını kapsar, biri
hepsi, hepsi biri içindir. Sorumluluk daha sonra tek bir sendika
kurmaları gereken tüm memurlara ve kendi sendikalarında toplanmış
işçilere düşer. Kartelleştirmenin amacı, tam, eksiksiz ve
ayrıntılı hesap sistemini yerleştirmek ve özellikle ham madde
alımıyla bitmiş mal satımı ve halkın kaynak ve gücünün
tasarrufu ile ilgili işlemleri düzenlemektir. Ekonomi biliminin
öğrettiği ve bütün sendika, dağınık işletmelerin tek bir
işveren sendikası hâlinde kümeleştirilmesiyle tasarruf çok
önemli ölçülere ulaşacaktır. Bir kere daha tekrar edelim ki
kartelleştirme mülkiyet ilişkilerinde hiçbir şeyi
değiştirmeyecek ve mal sahiplerinin tek kuruşuna ilişmeyecektir.
Bu noktayı özellikle belirtmek gerekiyor çünkü burjuva basını
sosyalistlerle Bolşeviklerin, mallarını "kamulaştırma"
yanlısı olduğunu söyleyerek durmadan küçük ve orta patronları
"korkutuyor." Bu iddianın yalan olduğu açıktır çünkü
sosyalistler tamamen sosyalist bir devrimde bile, küçük
çiftçilerin malını kamulaştırmayı istemiyorlar ve bunu
yapmayacaklardır. Oysa biz burada sadece batı Avrupa'da
uygulanmış, kaçınılmaz ve çok acil tedbirlerden ve pek az aklı
başında bir demokrasinin bile bizleri tehdit eden kesin yıkıma
karşı koymak için ülkemizde alması gereken tedbirlerden söz
ediyoruz.
Küçük ve çok küçük
patronların ortaklık hâlinde kümeleşmesi, işyerlerinin küçük
boyutları, ilkel teknikleri ve bilgisizlik veya sahiplerinin eğitim
eksikliği yüzünden teknik ve kültürel açıdan önemli
engellerle karşılaşacaktır. Ama bu işyerleri zorla
kartelleştirme kanununun uygulanma sahası dışında
tutulabilirler; onların katılmaması ve katılmalarındaki gecikme
önemli bir engel olmayacaktır çünkü, küçük işletmeler çok
sayıda olmalarına rağmen tüm üretimde ulusal ekonomide çok
küçük bir rol oynuyorlar; bununla birlikte şu veya bu şekilde
büyük işletmelere bağlıdırlar.
Sadece büyük
işletmelerin kesin önemi vardır; burada kartelleştirmenin teknik
ve kültürel güç ve araçları mevcuttur; eksik olan sadece
devrimci iktidarın girişkenliği, kararlı, gözü pek,
sömürücülere karşı acımasız sertlikle, onların maddi güç
ve olanaklarını harekete geçirecek cesaretidir.
Ülkenin teknik ve
entelektüel gücü ne kadar zayıfsa, büyük, çok büyük
işyerlerinden başlayan kümeleştirmenin mümkün olduğu kadar
hızlı ve inançlı biçimde gerçekleştirilmesi o ölçüde
zorunludur. Çünkü bu kümeleştirme, entelektüel gücün
korunmasına ve akılcı biçimde kullanılmasına ve dağıtılmasına
olanak tanıyacaktır. Eğer Rus köylüsü 1905'ten sonra, çarlık
yönetimi sırasında, binlerce engele rağmen, her türlü ortaklık
kurma yolunda ileriye doğru dev bir adım atmasını bilseydi, büyük
ve orta işletmelerin kümeleştirilmesi bir kaç ay veya daha kısa
zamanda gerçekten demokratik ve devrimci bir hükümetin, memur ve
işçilerin, demokrasinin "aşağı tabakalarının" sevgisine,
katılımına, çıkarlarına, üstünlüğüne dayanan ve bunların
kontrolünü uygulamaya çağıracak hükümetin baskısıyla
gerçekleştirilebilirdi.
Tüketimin
düzenlenmesi
Savaş, bütün savaşçı
devletleri ve çok sayıda tarafsız ülkeyi tüketimi düzenlemek
zorunda bıraktı. Ekmek karnesi yeniden ortaya çıktı, günlük
yaşantının bir parçası hâline geldi ve öteki karnelere yer
hazırladı. Rusya bu gelişmenin dışında kalmadı, o da ekmek
karnesi uygulamasına katıldı.
Bu örnek bize belki de,
yıkıma karşı reformları etkisiz hâle getirmeye çalışan
gerici bürokratik yöntemlerle, demokratik devrimci yöntemi, yani
adını hak edebilmek için zamanı geçmiş, köhne düşüncelere
şiddetle karşı çıkması ve ileriye doğru yürüyüşü
hızlandırması zorunlu devrimci yöntemi karşılaştırmamıza
olanak verecektir.
Bugünün kapitalist
devletlerinde tüketimi düzenlemenin klasik örneği olan ekmek
karnesi tek bir görevi yerine getiriyor: Mevcut ekmeği herkese
paylaştırabilmek
Tüketimin tavanı bütün ürünler için
değil, sadece "günlük kullanım" ürünleri için saptanıyor.
Başka şeyle ilgilenilmiyor. Resmi olarak mevcut ekmek hesaplanıyor,
bu yaşayanların sayısına bölünüyor, tüketim ilkesi saptanıyor
ve bu ilke kararname hâline getiriliyor sonra da orada kalınıyor.
Miktarı az ve fiyatı "halkın" satın alma gücünü aşan lüks
mallara dokunulmuyor. Bu yüzden istisnasız bütün savaşan
devletlerde, Almanya'da bile, tüketimin düzenlemesinde en
vaktinde davranan, en titiz, en sıkı ülke olduğu sanırım
itirazsız kabul edilen Almanya'da bile, zenginlerin tüketim
ilkelerini sık sık çiğnedikleri görülüyor. Bunu da "herkes"
biliyor ve "herkes" bundan "alaycı bir gülüşle" söz
ediyor; kışla anlayışının hâkim olduğu aşırı sansüre
rağmen sık sık sosyalist Alman basınında, hatta bazen burjuva
basınında bile zenginlerin yemek listeleri üzerine haberler,
yazılar çıkıyor. Bunlar (hastalık bahanesiyle ziyaret ettikleri)
şu veya bu kaplıca şehrinde istedikleri kadar beyaz ekmek
buluyorlar; günlük kullanım maddeleri yerine az bulunur, herkesçe
aranan seçme tüketim malzemesi kullanıyorlar.
Kapitalizmin, ücretli
esirliğin, zenginlerin ekonomik egemenliğinin temellerini
sarsmaktan korkan kapitalist devlet, işçi ve ücretlilerin
girişkenliğini geliştirmekten ürküyor; onların isteklerini
"körüklemekten" korkuyor. Böyle bir devletin ekmek karnesinden
başka bir şeye ihtiyacı olamaz. Böyle bir devlet ne yaparsa
yapsın, kendi gerici hedefini tek bir an bile gözden kaybetmez.
Böyle bir devlet ancak, kapitalizmi sağlamlaştırmak, sarsılmasına
izin vermemek, ekonomik hayatın ve tüketimin düzenlenmesini
sağlayacak kurallar getirmekten kaçınacak, barış zamanının
ayrıcalıklı, karnı tok, semirmiş kişilerine savaş zamanında
daha büyük yükleri zorla kabul ettirecek zenginler üzerinde
kurulacak, bir kontroldan sakınarak sadece halkın yaşamını
sürdürmek için kaçınılmaz tedbirler alacaktır.
Savaşın ortaya
çıkardığı sorunların gerici bürokratik çözümü, ekmek
karnesi ve beslenme gibi vazgeçilmez "günlük kullanım"
maddelerinin eşit paylaşımı ile sınırlıdır. Bu, amacı
fakirlerin, emekçilerin, halk yığınlarının girişkenliğini
uyandırmamak, onların zenginlerin kontrolünü kabul etmemek,
zenginlerin lüks mallar edinmesine izin veren tüm olanakları
onlara tanımak gibi gerici bürokratik uygulamadan ayrılmadan
yapılır. Tekrar edelim, bütün ülkelerde, Almanya'da bile
Rusya'da haydi haydi bir yığın acil tedbirin alınması
gerekiyor: Zenginler kaplıca şehirlerine gidip resmi yiyecek payını
her türlü "ek"lerle tamamlarken ve kontrol edilmeye rıza
göstermezken "aşağı tabaka" açlık çekiyor.
Özgürlük ve eşitlik
adına çarlığa karşı devrim yapan Rusya'da; gerçek siyasal
kurumlarıyla hemen demokratik cumhuriyet olan Rusya'da halkı en
çok şaşırtan, yığınların hoşnutsuzluğunu, öfkesini,
kızgınlığını, tiksinmesini yaratan herkesin gördüğü
zenginlerin "ekmek karnesi" ile getirilen düzenlemeyi kolaylıkla
atlatmasıdır. Bu kolaylık aşırıdır. "El altından", çok
yüksek fiyatlarla, özellikle hele "ilişkiler" de varsa (bundan
yalnızca zenginlerin vardır) her şeyden bolca elde ediliyor. Aç
olan halktır. Tüketimin düzenlenmesi en dar, gerici ve bürokratik
bir çerçeve içine yerleştirilmiştir. Hükümet bu düzenlemeyi
gerçekten demokratik ve devrimci temellere oturtmak için en küçük
niyet ve endişe göstermiyor.
Kuyruklardan "herkes"
şikayetçi ama... Ama zenginler kuyruk yapmaya hizmetçilerini
gönderiyor, hatta bu amaçla hizmetçi bile tutuyorlar! Ne hoş
"demokratlık"!
Duyulmamış bir yıkımın
ülkeyi bunaltması karşısında devrimci demokratik politika
yaklaşan felâkete karşı ekmek karnesiyle yetinemez. Bu tedbire,
ilk planda tüm toplumun, tüketim dernekleri hâlinde örgütlenmesi;
çünkü bu, tüketimin tüm olarak kontrolünü gerçekleştirmenin
tek yoludur ikinci olarak tüketim derneklerinde sekreterlik veya
benzeri işleri zenginlere gördürmek için ücretsiz çalışma
servisleri düzenlenmesi; üçüncü olarak savaşın yükünün eşit
dağılımı için tüketim mallarının tümünün topluma eşit
dağıtımı; dördüncü olarak da toplumun fakir sınıflarının
zenginlerin tüketimini kontrol edebileceği biçimde kontrolün
örgütlenmesi eklenmelidir.
Bu alanda gerçek
demokratlığın uygulanması ve halkın en çok ihtiyaç duyan
sınıflarınca yapılacak kontrolün örgütlenmesi konusunda gerçek
bir devrimci anlayış gösterilmesi, mevcut entelektüel güçlerin
gerilimini ve tüm halkın gerçekten devrimci enerjisini harekete
geçirecektir. Çünkü bugün, cumhuriyetçi, demokratik devrimci
Rusya'nın bakanları, öteki emperyalist ülkelerdeki
meslektaşları gibi, "halk yararına ortak çalışma", "bütün
güçlerin gerilimi" üzerine şatafatlı sözler savuruyorlar, ama
halk bu sözlerin iki yüzlülüğünü herkesten iyi görüyor,
hissediyor ve duyuyor.
Bundan, uygulamada bir
ayak sürüme ve bozulmanın dayanılmaz artışı neticesi çıkıyor.
Hükümet bir yandan işçiler için Kornilov ve Hindenburg
biçiminde, genel olarak emperyalist modelde, askerî zindanlar
kuramayacağından devrimin gelenekleri, anıları, kalıntıları,
alışkanlıkları ve kurumları halk içinde henüz çok
dayanıklıdır ve öte yandan da, iliklerine kadar işlemiş ve
onu tepeden tırnağa kadar sımsıkı bağlayan burjuvaziye karşı
bağımlılık ilişkisi, onunla yaptığı "koalisyon" ve onun
ayrıcalıklarına dokunma korkusu yüzünden, demokratik devrimci
yola ciddi olarak girmek istemiyor ve yıkım kaçınılmaz hâle
geliyor.
Demokratik kuruluşların
hükümetçe baltalanması
Yıkıma ve açlığa
karşı koymanın değişik yol ve yöntemlerini inceledik. Her yerde
demokrasi ile hükümet ve onu destekleyen Sosyalist Devrimci ve
Menşevikler arasındaki kesin çelişkiyi gördük. Bu çelişkinin
ve onun kesin karakterinin ulusal önemdeki çatışmalarla ortaya
çıktığını, yalnız bizim açıklamamızda değil, gerçekten
var olduğunu ispatlamak için devrimin ilk altı ayında ortaya
çıkan ve benzeri olmayan iki "bilanço"yu, iki dersi
hatırlatmak yeter.
Paltehinski'nin
"saltanat" öyküsü bu derslerden biridir. Öteki dersse
Pechekonov'un "saltanat" ve düşüş öyküsü
Özet
olarak, felâket ve açlığa karşı yukarıda sözü edilen
tedbirler, toplumun demokrasinin, yani toplumun çoğunluğunun,
öyleyse her şeyden önce ezilen sınıfların, işçilerin ve
köylülerin, özellikle fakir köylülerin örgütlenmesini her
türlü biçimde (baskı dahil) cesaretlendirecek niteliktedir.
Toplumun çoğunluğu savaşın güçlüklerine, yüküne ve
duyulmamış yıkımına karşı kendiliğinden bu yola girmiştir.
Çarlık yönetimi
toplumun özgür ve bağımsız biçimde örgütlenmesini bütün
araçlarla engelliyordu.
Ama monarşinin
yıkılmasından sonra demokratik kuruluşlar ortaya çıktılar ve
Rusya'nın her yanında hızla yayıldılar. Yıkıma,
kendiliğinden ortaya çıkan bu demokratik kuruluşlarla yiyecek ve
yakacak sağlamakla görevli komiteler karşı koydular. Yani,
devrimin altı ayında bu konuda en dikkati çeken şey, kendini
cumhuriyetçi ve devrimci sayan ve Menşeviklerle Sosyalist
Devrimcilerin "devrimci demokrasinin yetkili organları" adına
desteklediği bir hükümetin, demokratik kuruluşlara karşı
savaşması ve onları yenmiş olmasıdır.
Paltchinski bu üzüntü
verici, geniş, tüm Rusya ölçüsündeki ünlü kavgada tanındı.
Halkın önünde açıkça görünmeden hükümetin arkasına
gizlenerek iş gördü. (Tıpkı Kadetler gibi. Onlar da "halk
için" Tsereteli'yi öne sürer ama bütün önemli işleri el
altından kendileri görürlerdi) Paltchinski halk tarafından
kendiliğinden kurulan demokratik kuruluşları engelledi, baltaladı;
çünkü hiçbir ciddi tedbir, ticaret ve sanayinin nüfuzlu
yöneticilerinin ölçüsüz ve keyfe bağlı kârlarına zarar
vermeden alınamazdı.
Yani Paltchinski onların
savunucusu ve sadık uşağıydı. Bu görevinde demokratik
kuruluşların bazı kararlarını yürürlükten kaldıracak kadar
ileriye gitti! Bu olay gazetelerde yayınlanmıştır.
Paltchinski'nin "saltanatı"nın bütün öyküsü O,
Tsereteli, Skobelev ve Çernov'un "bakanlıklarına" rastlayan
dönemde uzun aylar boyunca saltanat sürdü ardı arası
kesilmeyen, tiksinti verici skandallar, halkın iradesinin,
demokrasinin kararlarını kapitalistlere yaranmak, onların iğrenç
aç gözlülüklerini doyurmak için baltalanmasından başka şey
değildir. Gazeteler, tahmin edildiği gibi, Paltchinski'nin
"başarılarının" ancak pek küçük bir bölümünü
yayınlayabildiler. Onun, açlığa karşı alınan tedbirleri nasıl
engellediğini ortaya koyacak titiz bir inceleme, ancak gerçekten
demokratik proleter bir hükümetin iktidarı ele geçirdiği,
Paltchinski ve benzerlerini hiçbir şey saklamadan halk mahkemesi
önünde yargıladığı zaman yapılabilecektir.
Bize belki de
Paltchinski'nin bir istisna olduğu, onun zaten görevden alındığı
cevabı verilecektir. Oysa gerçek, Paltchinski'nin bir istisna
değil, kural olduğudur. Durum onun görevden alınmasıyla
düzelmemiştir; başka Paltchinski'ler başka adlar altında onun
yerini almışlardır; kapitalistlerin "etkisi", onlara hoş
görünmek için yürütülen açlığa karşı kavgayı baltalama
politikası değişmemiştir. Çünkü Kerenski ve ortakları
kapitalizmin, çıkarlarını savunmayı gizleyen bir paravanadan
başka bir şey değildir.
Bunun en açık örneği
iaşe bakanı Pechekhonov'un istifasıdır. Pechekhonov'un ılımlı
popülistlerden olduğu biliniyor. Ama o iaşe konusunu özenle,
demokratik kuruluşlarla ilişkili olarak ve onlara dayanarak
düzenlemek istiyordu. Pechekhonov'un deneyi ve istifası o denli
ilginçtir ki burjuvaziyle her türlü uzlaşmaya hazır, sosyalist
popüler parti üyesi ve üstelik en ılımlılarından olan bu
popülist, istifa etmek zorunda kalmıştı! Çünkü Kerenski
hükümeti, kapitalistlerin, büyük toprak sahiplerinin ve
kulak'ların hoşuna gitmek için buğdayın vergili fiyatını
yükseltmişti.
M. Smith, Svobodnaya
Jizn gazetesinin 2 Eylül tarihli birinci sayısında, alınan bu
"tedbiri" ve önemini şöyle değerlendiriyordu:
"Hükümetin vergili
fiyat artışını kararlaştırmasından bir kaç gün önce Ulusal
İaşe Komitesinde şu olay geçti: Sağın temsilcisi, özel
ticaretin dik kafalı savunucusu ve buğday tekeli ile ekonomik
hayata devlet karışımının amansız düşmanı Rolovitch,
hoşnutluğunu gösterir bir gülüşle ve yüksek sesle, kendi
bilgisine göre, vergili buğday fiyatının kısa bir süre sonra
arttırılacağını açıkladı."
"İşçi ve asker
temsilcileri Sovyet'inin temsilcisi cevabında bu konuda bir şey
bilmediğini, devrimin sürdüğü sürece Rusya'da böyle bir
artışın gerçekleşemeyeceğini, hükümetin de bu tür bir kararı
demokrasinin yetkili organlarının, Ekonomik Konsey ile Ulusal İaşe
Komitesi'nin görüşünü almadan veremeyeceğini bildirdi. Köylü
milletvekilleri Sovyeti temsilcisi de bu açıklamaya katıldı."
"Ama ne yazık ki
olaylar bu tartışmaya acı bir açıklık getirdi: Demokrasinin
değil, güçlerini paradan alanların temsilcisi haklı çıktı.
Demokrasi temsilcileri benzer bir suikast fikrini dahi tiksintiyle
reddederken, Rolotovitch demokrasinin adaletine karşı hazırlanan
bu suikastten çok iyi haberdar olduğunu gösterdi."
Böylece, işçi ve köylü
temsilcileri görüşlerini halkın büyük çoğunluğu adına
açıkça bildirdiler ama Kerenski hükümeti kapitalistlere hizmet
etmek için tersini yaptı.
Kapitalistlerin
temsilcisi Rolovitch demokrasinin bilgisi olmamasına rağmen her
şeyden haberdardı, biz nasıl burjuva gazeteleri Retch ve
Birjovka'nın Kerenski hükümeti içinde olup bitenleri en
iyi bildiğini gözlemlemiş ve gözlemliyorsak
Bu dikkat çekici haber
alma niteliği neye tanıklık eder? Elbette kapitalistler kendi
kaynaklarına sahipler ve siyasal gücü gerçekten ellerinde
tutuyorlar. Kerenski, onların istedikleri vakit, gerektiğinde
kullandıkları bir kukladır. Milyonlarca işçi ve köylünün
çıkarları bir avuç zenginin çıkarlarını korumak uğruna feda
ediliyor.
Sosyalist
Devrimcilerimizle Menşeviklerimiz, insanı isyan ettiren halkı
aldatma olayı karşısında nasıl tepki gösteriyorlar? Belki de,
bütün bunlardan sonra işçi ve köylülere bir çağrıda
bulunarak onlara Kerenski ve meslektaşlarının yerinin hapishane
olduğunu söylediler?
İnşallah! "Ekonomik
bölümlerince" temsil edilen Sosyalist Devrimciler ve Menşevikler
daha önce sözünü ettiğimiz göz korkutucu kararı kabul ettiler!
Bu kararda, Kerenski hükümetinin buğday fiyatını yükseltmesinin
"iaşe işine olduğu kadar ülkenin ekonomik hayatına da sert bir
darbe vuran uğursuz bir tedbir olduğu" ve bu uğursuz tedbirin
kanunun açıkça "çiğnenmesi" ile alındığı bildirildi.
Kerenski'ye karşı
uygulanan uzlaştırma politikasının, flört ve "ölçülü
davranma" politikasının sonuçları bunlar işte.
Hükümet, zenginlere ve
büyük toprak sahiplerine yaranmak için, kanunu çiğneyerek, bütün
kontrol, iaşe ve maliyenin düzeltilmesi işini yıkacak tedbirler
alıyor ve Sosyalist Devrimcilerle Menşevikler de ticaret ve sanayi
çevreleriyle ilişkinin doğruluğuna inanmaya, Terechtchenko ile
işbirliğine, Kerenski'yi kollamaya devam ediyorlar. Ve
protestolarını hükümetin kaygısızca dosyaya koyduğu kâğıtlar
üzerinde yapmakla yetiniyorlar.
İşte burada, Sosyalist
Devrimci ve Menşeviklerin halka ihanet ettikleri, Bolşeviklerin,
kitlelerin hatta Sosyalist Devrimci ve Menşevikleri izleyenlerin
bile gerçek lideri hâline geldiği gerçeği bütün açıklığı
ile ortaya çıkıyor. Çünkü Kerenski ve ortaklarının devrimi
geriletme suçlarına sadece emekçi sınıfının Bolşevik partisi
önderliğinde iktidarı ele geçirmesi engel olabilir. Kerenski
hükümetinin işleyişini baltaladığı demokratik iaşe
örgütlerini yine ve ancak bu güç, çalışır hâle getirebilir.
Bolşevikler, iaşeyi
güven altına almak için; işçi ve köylülerin en acil
ihtiyaçlarını yerine getirmek için kavga vererek; gerçek bir
ihanet örneği olan ve uygulanması ülkeyi buğday fiyatlarının
artması gibi utanç verici bir duruma iten Sosyalist Devrimcilerle
Menşeviklerin kuşkulu ve kararsız politikasına karşı koyarak,
tüm halkın çıkarlarının temsilcileri olduklarını ortaya
koyuyorlar.
[Devamı gelecek sayıda]
10-14 (23-27) Eylül
1917'de kaleme alındı.
Petrograd'daki "Priboi"
Yayınevince
Ekim 1917 sonunda broşür
olarak yayınlandı.
Lenin, Toplu Eserler
Paris-Moskova, c. 25, s. 347-397.